5 Temmuz 2014 Cumartesi

SADE KAHVE (RUMELİ HİSARI - İSTANBUL)


3 arkadaş beraber kahvaltı yapmak için Rumeli Hisarı'nda bulunan Sade Kahve'yi tercih ettik. Erken saatlerde buluştuğumuz gün sofraya oturur oturmaz başladı tatlı bir sohbet. Hemen belirteyim sohbeti çok seven 3 kadın olarak, konu konuyu açar oldu. Neyse neler konuştuğumuz bana kalsın, ben mekanla ilgili hem kendi hem de arkadaşlarımın düşüncelerini yazayım.

Sade kahve bana döşenişi, eşya seçimi ve masa yerleşim düzeniyle sayfiye yerlerinde bulunan ve insanın içine samimiyet duygusu veren kır kahvelerini andırıyor. Eğer bu tür yerlerden hoşlanıyorsanız Sade Kahve'nin atmosferini de çok seveceksiniz. Sanki şehirden bir anlığına çıkıp, kırsal bir bölgeye gitmişim gibi hissediyorum.




Ahşap masa ve sandalyeler, tahta üzerine tebeşirle yazılmış gibi duran yazılar, eskitilmiş eşyalar bu hissi uyandırmada en büyük etkenler. Menü ise bu atmosfere uygun olarak özellikle güzelim köylerimizde pişen yiyeceklerden oluşuyor. Hatta sunum şekilleri de aynı samimiyette devam ediyor (sunumla ilgili tüm düşüncelerimi her yiyecekte ayrı ayrı anlatacağım).


Mekanın birkaç yerinde bulunan levhalarda ise, bulunduğunuz yere göre hangi şehrin ne tarafta kaldığı yazıyor. Sade kahvenin üst katında kapalı oturma mekanı var. Kışın buraya hiç gelmediğimden üst katta çok fazla bulunmadım. Sadece el yıkamak için çıktığımda göz gezdirme şansım oldu. Eski dikiş makinelerinden, yazar kasadan, enstürmanlardan tutun da sahaflarda bulabileceğiniz kitaplara kadar birçok obje bulunuyor. Sanırım kışın üst katta yemek yemek de ayrı bir keyif olmalı.

Kapıda vale hizmeti olduğundan araba park etme sorunu yaşamıyorsunuz. Zaten garsonla iletişime geçene kadar hiçbir sorun yaşamadım, yaşamadık. Ancak bir garsonumuz vardı ki, ilginç bir karakterdeydi. Daha doğrusu köyün ağası rolünü bir şekilde kendisine üstlenmeye çalışmış, dediğim dedik, benim istediğim olacak havası içindeydi. Sanki her siparişte biraz daha fazla sinirleniyor, siparişlerimizdeki kendimize göre yaptığımız küçük değişiklikleri beğenmiyordu.

Örneğin ben çayımı açık ve limonlu severim. Garsonumuza bunu söylediğimde suratıma ters ters baktı. Sonuç mu? Gayet koyu ve limonsuz bir çay! Tabi ki durum bununla bitmedi. Bir ara yeniden çay sipariş ettiğimde önümdeki boş bardağı gösterip "bunu da alır mısınız?" dedim. Cevabı gayet sert ve kesin bir şekilde şöyle oldu: "Hayır!!". Ve bardak önümde kaldı, almadı. Sanmayın ki olaylar bunlarla sınırlı. Tüm kahvaltımız bittikten sonra domates ve zeytinden birkaç tane kalmıştı ben de çatalımı vermek istemedim. Hem sohbet ediyor hem de ara ara domatesle zeytinden ufak ufak atıştırıyordum. Garson tam 4 defa başımıza gelip domates ve zeytin tabağını göstererek "Alayım mı?" dedi. Her defasında "hayır, daha yiyiyoruz" diye cevap verdik. Sonuçta garsonumuz bize hiçbir şey sormadan bir hışımla ve masayı dövercesine, domates ve zeytin tabaklarını alıp, elindeki tepsiye "şak!" diye ses çıkacak şekilde büyük bir sinirle koydu. Neyse ki birbirimize pozitif enerji veren arkadaşlar olarak oradaydık da, hiçbirimiz olayı tartışmaya dönüştürmedi. Ama eğer bu yazıyı işletme sahipleri okuyorlarsa domates ve zeytinin parasını tarafımızdan boşuna aldıklarını ve yiyemediğimizi belirtirim. Gerçi bir daha bu mekana gider miyim? Garsondan bulaşan tavırla cevabım "Hayır!!!" olur.

Garson hakkındaki düşüncelerimden sonra yediğimiz yiyecekleri tanıtmaya sıra geldi. Öncelikle her birimizin önüne konulan servis kağıtlarını çok beğendim. Mekanın atmosferinde yaratılan samimiyet duygusu bu kağıtlar üzerinde çizimle gösterilmiş. Eski İstanbul konaklarından birini resmetmişler. Yanlış anlamadıysam mekanın bağlı bulunduğu konağın orijinal hali...


Masamıza getirilen ekmek sepetinin içinde normal ve kepekli ekmek bulunuyordu. Halbuki hamur işlerinin de yapıldığı bu mekanda daha fazla ekmek çeşidi olmasını tercih ederdim. Özellikle zeytinli ve cevizli ekmeği gözüm aramadı değil. Bu arada ekmeklerin çok taze olduğunu da belirteyim.


Arkadaşlarımdan biri patatesli ve beyaz peynirli gözleme rica etti. Sıcak ve taze yapılmış gözlemesi kısa süre sonra sofradaki yerini aldı. Canım arkadaşım ben fotoğrafını çekmeden önce sanatsal bir kesimle görüntüyü daha güzel hale getirdi. Tadını sorduğumda da çok beğendiğini söyledi. Patates ve beyaz peynirin haricinde maydanoz da ekleyerek gözlemeyi daha da lezzetli bir hale getirdiklerini söyleyebilirim. Bu arada gözlemeler hazır yufkadan değil elde açma hamurdan yapılıyor. Bu konuda da kendilerine yüksek puan verdiğimi belirteyim.


Benim siparişim patatesli çiğ börekti. Tek kelimeyle harikaydı. Böreğin dışı çıtır çıtır içi ise suluydu ki bu kıvamı patatesli çiğ börekte tutturmak gerçekten zordur. Ancak aşçılarını tebrik ederim hem çıtır, hem sulu, hem de leziz yapmayı başarmış. Normalde çiğ böreği kıymalı tercih ederim ama bu mekanda yediğim patatesli çiğ börek, kıymalısını aratmadı. Merak etmeyin kıymalı ve peynirli olarak da çeşitleri var. Ben bu defa farklılık olması açısından patatesli denedim ve çok memnun kaldım. Patatesin tuzu biraz azdı ama baharat miktarına bayıldım. Aslında patatesin çok tuz çektiğini düşünerek biraz daha eklemiş olmalarını tercih ederdim. Çünkü çiğ böreğin üzerine serpilen tuz, çok da keyifli olmuyor.



Bir diğer arkadaşım ise beyaz peynirli gözleme siparişi verdi. O da gözlemesinden çok memnundu ve tadını çok beğendiğini söyledi. Fotoğrafını çekmek istediğimde ise, diğer arkadaşım gibi gözlemesini kesip ortasına da maydanoz koyarak tabağını süsledi. Resimde de çok iştah açıcı görünüyor ki, sıcacık haliyle de sonuna kadar yendiğini söyleyebilirim :o)


Masaya bir başka yiyecek olarak menemen rica ettik. Menemenin sunuş şekli çok güzeldi. Pişirildiği tavasıyla getirilen menemenin içinde tabi ki domates ve biber de vardı. Ben menemene soğan da katarım. Ancak bu mekanda katılmıyor ki bence katmamaları iyi olmuş. Çünkü iki arkadaşım da soğanlı sevmiyorlarmış. Pişirme esnasında yumurta da çok kurumamış ve ekmeğimizi banmaya müsaitti. Aşağıdaki resimde de göreceğiniz gibi arkadaşım bir simitin üzerine menemen koyarak fotoğraf çekimine izin verdi :o) Menemenin tadının iyi bir puanı hak ettiğini söyleyeyim.



Simidi masamıza ekstra istedik. Aslında ekmek sepetinde simit de olmalı ve ücreti alınmamalıydı. Ama bu mekan nereden kar yapsam diye ince eleyip sık dokumuş. Bu eleştirime rağmen haklarını yemeyerek simidin gayet gevrek ve taze olduğunu da ekleyeyim.


Ve yenilemeyen meşhur domatesle zeytine geldik. Ben de şu anda bu görüntülerle idare edeceğim ve yiyebildiğim birkaç lokmanın tadını hatırlamaya çalışacağım. Domates ve salatalık çok tazeydi, hatta yanılmıyorsam domates Çanakkale domatesiydi bu nedenle sulu, kokulu ve kırmızıydı. Zeytinler ise çok iyiydi. Özellikle yeşil zeytinlere bayıldım ama bence sayısı çok az. Keşke tabağın yarısı yeşil, yarısı siyah zeytin olsaydı. Siyah zeytinin de hakkını vermek gerekir, gayet etli ve küçük çekirdekliydi. Üzerlerine gezdirilen zeytinyağına ise keşke daha fazla ekmek banabilseydim ama, sofradan hırsla alındığından öyle bir şansım olamadı...



Kahvaltının üzerine garsonumuzun sinirine rağmen kahve siparişi verip onun da keyfini sürdük. Keşke kahveyi de makine yerine cezvede pişirmiş olsalardı. Bu menüye ve ortama en çok cezve yakışırdı. yanında sunulan suyun içine konulmuş bir dilim limon görüntüsü ise çok hoşuma gitti.


Gelelim fiyatlara... Bence bu mekana göre biraz pahalı, hatta arkadaşımın söylediğine göre hemen yan tarafında bulunan Nar Cafe'nin (restaurant yorumlarında okumak için lütfen tıklayınız: Cafe Nar) fiyatları çok daha uygunmuş. Aklınızda bulunsun derim.

Gözlemelerin tanesi 12 liraydı, çiğ börek de aynı şekilde.. Bence en pahalısı kahveydi, çünkü bir fincan Türk kahvesi 7 lira. Keşke kahveyi daha ucuz yapsalarmış.

Tüm bu yorumlarla beraber mekanın deniz manzarası, sahil trafiğine rağmen görülmeye değer. Köy kahvaltısı adı altında sundukları bir kahvaltı da var ki, giderseniz denemenizi tavsiye ederim.

Keyifli günler dilerim :o)


2 yorum:

  1. Malesef mekandaki vale mekandan bagımsızmıs. Valeye verdiğimiz araca 80 tl park cezası geldi sade kahve vale bizim sorumluluğumuzda değil dedi yani dünyanın en güzel yemegini de verseler vasat bir mekandan öteye gecwmiyor. Müşteri onlar için önemli bile değil.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aaaaaa valenin bağımsız olduğunu bilmiyordum, park cezasına da çok üzüldüm. Gerçi garsonları kendi işletmelerine ait ama yazıda da gördüğünüz gibi bir dayak yemediğimiz kaldı. Zorunlu kalmadıkça gidilmemesi gereken bir mekan diye düşünüyorum...

      Sil