24 Temmuz 2014 Perşembe

MARİNA RESTAURANT (BODRUM - MUĞLA)


Bodrum'un Gündoğan beldesinde tatilimizi geçirdiğimiz günlerden birinin akşamında, Bodrum merkeze gidelim istedik. Bodrum'un merkezi kesinlikle bana göre değil. Öncelikle rüzgar hiç esmediğinden rutubetle beraber kendinizi yapış yapış hissediyorsunuz. Gürültü desek, kulağınız hassassa kesinlikle kaldıramazsınız, çünkü her yerden binbir türlü müzik ve bas sesleri geliyor. Ayrıca öyle kalabalık ki yürüyecek yer yok, insanlara çarpa çarpa gitmek zorundasınız. Tüm bunların yanında diğer beldelere göre fiyatlar çok pahalı. Tüm bunlar sizin için bir önem teşkil etmiyorsa, o zaman Bodrum'un merkezinde çok rahat edebilirsiniz. Ah söylemeyi unuttum, denize girecek yer de yok, çünkü deniz kenarındaki her santime bir tekne park etmiş durumda. Zaten bunlardan dolayı denizi de göremiyorsunuz...

Gündoğan'dan, muhtemelen daha önce jet uçağı kullanmış olan bir minibüs şöförünün aracına bindik. Baştan bilsek binmezdik, ancak acı gerçeği yola çıktıktan sonra anladık. Akşam karanlığında virajlarda gözü dönük bir şekilde sollayan bu arkadaşın hız ibresi sanırım 120'nin altına inmedi. Bence belediyenin acil olarak bu şekilde minibüs kullanarak onlarca insanın hayatını tehlikeye atan bu şöförlere bir ceza getirmesi gerekiyor.



Minibüsteki gerilim dolu seyahatimizden sonra, Bodrum'un merkezine vardık. Tabi ki içimiz dışımıza çıkmıştı.. Merkeze vardığımızda tam yemek saatine denk geliyordu ve biz de açlığın verdiği bir dürtüyle kendimize restaurant aradık.

Sahil yolunun hemen kenarındaki Marina Restaurant'ta karar kıldık. Buraya karar vermemizin asıl nedeni kebabından, balığına kadar menüsüne yazdığı yemek çeşitleriydi. Ancak restaurantın ilk kötü tarafı sahil yolunun üzerinde olması nedeniyle bir sürü araba geçerek sizi egzoz dumanı altında bırakması...

Kapıda bizi garson karşılayıp uygun bir masayı gösterdi. Garson gittikten sonra sipariş verebilmek için garsonu çağırmak biraz uğraşılı oldu. Garsonlar daha çok kendi aralarında sohbet etmeyi ve müşterilere bakmamayı tercih ediyorlar.

Kendime domates çorbası söyledim. Çorba tam bir muhallebi kıvamındaydı, öyle koyu olmuş ki biraz daha koyulaşsa bıçakla keserek yiyebilirdim. Ayrıca domates çorbasında domates kullanılmış olmasını tercih ederdim ama burada sadece salçayla yapmışlar. Anlayacağınız domates çorbasını hiç sevemedim. Ancak karnım aç olduğundan bir şekilde içine ekmek doğrayarak tadına fazla takılmadan bitirdim. Yanında rende taze kaşarla sunulması hoştu ama zaten çorbanın kendisi öyle kötüydü ki kilolarca kaşar olsa o tadı bastıramazdı.


Arkadaşlarımdan ikisi tavuklu sezar salata rica ettiler. Salata tam anlamıyla sosa boğulmuştu, herhangi bir yeşillik tadı alabilmek mümkün değildi. Tavuklar ise çok yanlış pişirilmiş ve kurumuştu. Salatanın yanına konulan kızarmış ekmeği ise, bildiğimiz yağın içinde kızartmışlar. Isırmanızla ağzınıza felaket bir yağ yayılıyordu. İki arkadaşım da salatalarını sonuna kadar yiyemediler. Hem sosun, hem de ekmeğin yağı birleşince artık durumu siz düşünün...


Masadaki diğer arkadaşım ise tavuk şiş sipariş etti. Hani başta demiştim ya sipariş vermek için garsonu çağırmak zor oldu diye.. Siparişi alırken bizi dinlemesini sağlamak daha da zordu. Gerçekten verdiğimiz siparişleri duymuyor gibiydi. Zaten sonucunu da gelen yemekten gördük. Tavuk şiş ızgara siparişi veren arkadaşıma köfte ızgara geldi!!! Canım arkadaşım o kadar tatlıdır ki olayı sorun etmeyerek "tamam, yerim" dedi. Ancak köfteler yenecek gibi değildi, çok kurumuştu ve ızgarası güzel yapılmamıştı. Arkadaşım da ancak tabağının bir kısmını bitirebildi.


Anlayacağınız Bodrum maceramız gerek yemeği, gerek minibüsü, gerekse de kalabalığı ve nemli havasıyla çok boğucu ve kötü geçti. Kendimizi tekrar Gündoğan'a zor attık.

Marina Restaurant'a gelince... Ne kimseye tavsiye ederim, ne de bir daha kendim giderim. Yemeklerin bu kadar kötü olmasının yanında liste halinde de fiyat sunuyorlar.. Sanırsınız kuzu incik ve rosto yedik.. Öyle pahalıydı.

Keyifli ve güzel günler dilerim :o)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder