17 Temmuz 2014 Perşembe

VİA FARİLYA HOTEL (GÜNDOĞAN - BODRUM - MUĞLA)


Bildiğiniz gibi bloğumda otellerle ilgili yorum yapmıyorum. Ancak Via Farilya Hotel'de yediğim yemekler, özellikle kahvaltı öyle güzeldi ki bu yazıyı yazmadan duramadım. Zaten yazının içeriğinden de anlayacağınız gibi çoğunlukla yemeklerle ilgili kısımları paylaşacağım. Konuyu baştan alayım en iyisi :o)

Kışın yoğunluğundan çıkmış ve yaz tatilini kısa süreli yapabilen biri olarak sakin, huzurlu yerleri tercih ederim. Bu nedenle Bodrum'un merkezi kesinlikle bana göre değil. Ancak Gündoğan çok farklı bir yer, gerek püfür püfür esen rüzgarı, gerekse de tertemiz denizi ve havasıyla şööyle bir kitap alıp keyif yapabileceğiniz bir belde. Bu nedenle 4 arkadaş kalacağımız oteli Gündoğan'ın tam merkezinden seçtik.



Via Farilya Hotel açılalı bir ay bile olmamış, ama servisi ve sundukları sanki 40 yıldır hizmet veriyormuş gibi tecrübeli ve samimi. Otelin sahibi tek çocuklu harika bir aile. Zaten neredeyse tüm hizmetlere de kendileri koşuşturuyorlar. Hani o çok büyük otellerde gördüğümüz patron oturur, eleman çalışır durumu burada kesinlikle yok.

Daha girişteki kapıda bizleri tüm güler yüzleriyle karşılayıp odalarımıza yerleşmemiz için yardımcı oldular. Otel denilince insanın aklına hemen diklemesine uzun büyük yapılar geliyor. Ancak burası düşünülenin tam aksine 10 odalı ve ikişer katlı dublex binalardan oluşan butik otel. Bu nedenle her tarafı açıklık, yeşillik ve meyve ağaçlarıyla dolu.

Otelin bahçe düzenlemesi, havuzun konumu, yemek yenilen alan ve binaların bulunduğu yer çok iyi ayarlanmış. Hatta benim sinir olduğum gibi gündüz odada dinlenirken havuzdan çığlık çığlığa seslerin gelmesi durumu burada yok. Bu nedenle kendilerini tebrik ederim.


Odaya girer girmez büyük bir ferahlık, beyaz ve turkuazın harika birlikteliği, nefis bir tablo, iki küçük biblo ve baskılı bir yatak yastığı hemen dikkatimi çekti. Öyle şirinlerdi ki bir müddet odayı incelemekten kendimi alıkoyamadım. Odanın içindeki banyonun da küçük olmadığını rahat rahat kullanabildiğinizi söyleyeyim. Kaldığımız odanın geniş bir balkonu da vardı ama havanın güzel olması nedeniyle çoğunlukla dışarıda olduğumuzdan balkon keyfi yapmadık.


Odayla ilgili yazabileceğim bir başka konu ise gerek çalışanların gerekse de otel sahiplerinin odaya terliklerini ya da ayakkabılarını çıkartarak girmeleri. Eh bu kadar dikkat edilip her gün derinlemesine temizlendiğinden odanın mis gibi koktuğunu ve pırıl pırıl olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Klimanın konumunu ise çok başarılı buldum. Kesinlikle yatağın üzerinde ya da yatağa gelebilecek şekilde monte edilmemiş. Bu nedenle gece klimayı çalıştırdığımızda hem oda soğudu hem de üzerimize klima havası gelerek hasta olmadık.

Bahçedeki havuz her gün değil neredeyse her an temizleniyor. Bu nedenle denize gitmek istemeyenler için çok ideal. Çoğunlukla havuz hastalıklarından korkulur ama buradaki temizlik sayesinde böyle bir problem kesinlikle yok. Gerçi Gündoğan'ın denizi o kadar güzel ki çoğu zamanımızı deniz kenarında geçirdik. Deniz kenarı zaten otele uzak değil. Sadece 250 metre... Zaten yediklerimizi gördükten sonra "iyi ki yürümüşsünüz" diyeceksiniz :o)

Gelelim aslı konumuza yani kahvaltıya ve diğer öğünlere. Odayı tuttuğunuzda zaten kahvaltı ücreti içinde ödeniyor, bu nedenle her sabah kalktığımızda ağaç altındaki masamız bize özel ayrılmış ve tabakları konmuş oluyordu. Genelde otellerin kahvaltıları çok çeşitli değildir ve özellikle açık büfe yemekleri tekrar tekrar çıktığından bozulmuş gibi gelir. Buradaki kahvaltı açık büfe değil, oturduğunuz anda kişi sayısına göre getiriliyor.

İlk gün kahvaltıya oturduğumuzda ekmek, simit, peynirli poğaça ve pideden oluşan bir sepet getirildi. Hepsi çok tazeydi. Özellikle poğaçaya bayıldım. Her sabah ilk işim o güzel poğaçadan bir ısırık almak oldu.


Zeytinler ise başlı başına bir dünya diyebilirim. Siyah zeytin çok etli ve çekirdeği küçüktü bu nedenle doyurucuydu. Yeşil zeytin de aynı şekilde çok güzeldi. Amaaaaa bir kırık zeytin vardı ki her sabah tümünü bitiriyorduk. O kadar güzeldi ki masada ilk biten yiyeceklerden oluyordu :o) Zeytin resimleri arasında en sonuncusu meşhur kırık zeytin. İnanın ben fotoğrafı çekene kadar masadakiler yememek için zor dayandı :o)




Kahvaltı denilince peynirsiz olmaz tabi. İki adet peynir çeşidi sunulmuştu. Beyaz peynir ve taze kaşar. Beyaz peyniri ben daha sert severim ama bir arkadaşım bayıldı hatta otel sahiplerine nereden aldıklarını da sordu. Taze kaşar ise mis gibi süt kokuyordu yemekten büyük bir zevk aldım.



Bloğumu takip edenler bilir, reçel ve bal da dahil olmak üzere hiçbir tatlı çeşidini yemiyorum. Bu işin kilo almamak gibi bir düşünceyle alakası yok, şeker tadını sevemiyorum. Benim için varsa yoksa acı, ekşi ve tuzlu gıdalar :o) Ancak buna rağmen reçel çeşitlerine hayran olmamak ve bu görsel şölenin fotoğrafını çekmemek mümkün değildi. Bir otelde gördüğüm en fazla reçel çeşidi diyebilirim. Genelde 2 bilemediniz 3 tane olur. Ancak burada sunulan çeşitler inanılmazdı. Arkadaşlarımın söylediğine göre de hepsinin tadı mükemmelmiş. Tek tek sıralayayım:

İncir Reçeli


Portakal Reçeli


Mandalina Reçeli (Bodrum'un kokulu mandalinası çok meşhurdur. Zaten reçel de bu mandalinadan yapılmış)


Şeftali Reçeli


Çilek Reçeli


Böğürtlen Marmeladı


Vişne Reçeli



Muhtemelen siz de resimlere bakarken reçel çokluğuna ve çeşidine inanamadınız. Ancak reçellerle bitmiyor. Harika bir bal da soframızı süsledi.


Tatlı gıdalar konusunda çocuklar da unutulmamış ve nutella yani çocukluğumda söylediğim şekliyle şokella da masamızdaki yerini aldı.


Çocuklar için ekstra gıdalar da var. Çoğunlukla bayılarak yedikleri mısır gevrekleri yani corn flakes. Sade ve kakaolu olmak üzere iki çeşitte sunulmuştu. Bizim masamızda hiç çocuk olmadığından almadık ancak çocuklu aileleri düşünmüş olmaları da çok güzel. Çocuklu aileleri demişken otelin çocuk oyun alanı da mevcut. Mısır gevreklerinin altına oyun alanının resmini de iliştirdim :o)



Benim için kahvaltı domates, salatalık ve bibersiz olmaz. Sanırım otel sahipleri de aynı şekilde düşünüyorlar ki, mis gibi kokan domatesleri, biberleri ve salatalıkları da soframıza koydular. Bu yörenin domateslerine bayılıyorum. Çocukluğumda yediğim domateslerle aynı. Sulu, kokulu ve kıpkırmızı... Bizler acı biber sevdiğimizden bu beğenimiz göz önüne alınarak her sabah biberin acısı sunuldu. Eğer acı sevmiyorsanız servisi isteğinize göre yapıyorlar.



Domates ve zeytinlerin üzerine gezdirdiğimiz zeytinyağı ise sızma. Zaten rengi ve kokusu da güzelliğini tamamen ortaya koyuyor. Otel sahipleri kullandıkları zeytinyağına da o kadar güveniyorlar ki çok şirin cam bir şişede sunuyorlar.


Kahvaltı sofrasına oturur oturmaz otel sahibi ya da garson yanınıza gelerek yumurtayı nasıl sevdiğiniz soruyor. Haşlanmış yumurta derseniz bu defa seçeneği "3 dakika mı yoksa 10 dakika pişmiş mi?" diye sunuyor. 3 dakika pişmiş yumurta benim gibi sarısını sulu sevenlere özel. 10 dakika ise katı yumurta şeklinde geliyor.


Otelde kaldığım ikinci gecenin sabahında "sucuklu yumurta var mı?" diye sordum. Otelde isteğinize göre her şey yapılıyor. Garson "tabi" diyerek kısa süre içerisinde mis gibi sucuklu yumurtamı getirdi. Fotoğrafını çekene kadar öyle heyecanlandım ki yanlışlıkla karabiber serptim. Bu nedenle resmi karabiberli olarak göreceksiniz, kusura bakmayın :o)) Ayrıca bir başka sabah da tereyağında sucuk istedik ki, bu isteğimizi de bizi kırmadan yerine getirdiler. Bu arada biz istemedik ama arzuya göre masaya salam, sosis gibi ürünler de getiriliyor.


Ve tabi ki onca reçele eşlik eden harika bir tereyağ da vardı. Bu arada tüm sunumları takım haldeki küçük kaplarda yapmaları da çok hoşumuza gitti. Üstelik bu şekilde 4 kişi masaya rahat rahat sığabildik.


Eh kahvaltıda daha ne olsun demeyin. Son olarak çıtır çıtır kızarmış peynirli sigara böreğimiz de kahvaltılık ürünler arasında geldi. Harikaydı...


Otelde kaldığımız bir gün denize gitmeyerek havuza girmeye karar verdik. Öğle saati olduğunda acıktığımızdan kendimize hamburger sipariş ettik. Hamburger o kadar sağlıklı yapılmıştı ki çocuklara yedirmekten de kesinlikle çekinmem. İçine ketçap, mayonez gibi hazır soslar konulmamıştı. Köfte, marul, domates ve erimiş peynirden oluşuyordu. Sos isteyenler için ekstra getirilip masanıza konuluyor. Yanında sunulan patates kızartması ise tam benim sevdiğim gibi çıtır çıtırdı. Patatesin yağ çekmemesinden ve kokusundan kızartma yağının her defasında değiştirilerek yenilendiğini rahatlıkla söyleyebilirim.


Genelde akşam yemeklerimizi civarda bulunan ev yemekleri lokantalarında yemeyi tercih ettik. Ancak iki akşam otelde yedik. Otelin akşam yemekleri çoğunlukla ev yemekleri olarak çıkıyor ve fiks menü. ancak iki akşamda bir balık, tavuk ya da et ızgara yapılıyor. İlk kez akşam yemeğine kaldığımızda menü bamya, pilav ve cacıktan oluşuyordu.

Bamya harika pişirilmişti, hatta benim servisim isteğim doğrultusunda pilav üzerinde sunularak geldi. Bamyanın limon ve yağ ayarını çok beğendiğimi söyleyeyim. Ayrıca aşçıları usta olmalı ki bamyayı pişirirken dağıtmamış. Demek ki o da püf noktalarını biliyor :o)


Pilav ise tane taneydi. Bazı yerlerde pilavı o kadar yağlı yapıyorlar ki ekmek banabilirsiniz. ancak burada sunulan pilavın yağ oranı harikaydı.


Cacık ise mis gibi salatalığın, nanenin kokusunu yaya yaya masamıza konuldu. Kaşık kaşık yemekten kendimizi alamadık. Hatta tüm cacığı bitirdiğimizde yemekten karnımız şişti :o)


Via Farilya Hotel'de akşam yemeği yediğimiz bir başka gün ise tavuk ızgara, bulgur pilavı ve salata vardı. Izgaralık etler ya da tavuklar özel kasaptan alınıyor, market ürünlerine yönelinmiyormuş. Bu konuda da kendilerini tebrik ederim. Tavuğun marine sosuna tek kelimeyle bayıldım. Tavuk tadını öldürmemiş ama sulu pişmesini de sağlamış. Bu arada ızgarayı otel sahibi Kemal bey yaptı, zaten her zaman kendisi yapıyormuş :o) Bu nedenle ızgara başında resmini çekmeyi de ihmal etmedim.

Sofraya oturduğunuz anda tavukların soğumaması için azar azar getiriyorlar ve siz "yeter çatladım artık" diyene kadar tıka basa yiyebiliyorsunuz. Tavuk ızgarada but, kanat ve göğüs eti seçenekleri var. Bizim masa kanat ve buta yöneldi. Eh tavuğun da bu kısımları güzeldir :o) Tavuğun yanında domates, soğan gibi sebzeler de ızgara ediliyor.

Otel sahibi Kemal bey ızgara başında :o)



Yedikçe getirilen ve gittikçe fazlalaşan tavuklarımız...
Tavukların yanında sunulan bulgur pilavı ise çok güzeldi. Ben bulgur pilavının biberli ve domates parçalı olmasını tercih ediyorum. Ancak bulgur pilavı restaurantlarda çoğunlukla bibersiz olarak sunuluyor.


Soframızdaki salata ise harika yeşilliklerden oluşmuştu. Sızma zeytinyağı ve limon suyu eklenmesi sonrası ağzımızı şapırdatarak yedik.


Bu kadar yemeğin üzerine kahve içmemek olmazdı. Kahvenin yanında sunulan meşhur Bodrum lokumları arkadaşlarımı kendilerinden geçirtti. Sunum olmasına rağmen miktarı doyuracak kadar çoktu. Otel sahibinin güzel eşi Alla lokumları Bodrum'daki özel bir mekandan satın alıyormuş. Anlayacağınız bu otel her şeyin en özelini ve en güzelini sunuyor.


En son gün bu otelden ayrılmak çok zor geldi. Aynı gelişimizdeki gibi giderken de kapıya kadar uğurladılar. Çalışanlar ve sahipleri sayesinde kendimi evimdeymiş gibi hissettim. Döndüğümden beri de özellikle harika çocukları 3 yaşındaki Selim'i çok özledim. İlk fırsatta koştura koştura buraya tekrar gideceğim.

Fiyatları merak ediyorsanız yazıyı bitirmeden söyleyeyim. O harika kahvaltıyla beraber sezonun en yoğun olduğu dönemde oda başına 200 TL ödedik. Her odada iki kişi kaldığımızı düşünürsek kişi başı 100 liraya geliyordu ki bu paraya öyle bir kahvaltıyı bile yapmak zor. Fiyat politikalarını da çok beğendim. Umarım çizgilerini bozmadan devam ederler.

Güzel günler dilerim :o)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder