31 Ocak 2014 Cuma

ETLİ LAHANA DOLMASI TARİFİ


Malzemeler (6 kişilik):

1 büyük boy lahana
300 gram kıyma (dana veya koyun isteğe göre)
1 su bardağı pirinç (veya pilavlık bulgur)
2 büyük soğan
Yarım demet maydanoz
Yarım demet dereotu
1 tatlı kaşığı dolusu kuru nane
2 tatlı kaşığı tuz
2 adet domates
1 çay bardağı sıvı yağ
2 yemek kaşığı domates salçası
Bir fiske karabiber
Bir fiske kimyon
4 su bardağı kaynar su
Yarım çay bardağı kaynar su

Yapılışı:

Lahananın kök kısmını bir bıçakla huni şeklinde kesip çıkartın (bu işlem biraz zor oluyor ama bir müddet uğraşınca başarabildiğinizi göreceksiniz :o)).

ÇITIRIK TARİFİ (ÇITIR MİLFÖY)


Malzemeler (16 adet çubuk):

2 adet milföy hamuru (Vegan beslenme tarzı için bitkisel yağdan yapılanlar bulunabiliyor)
Bir tutam kekik
Bir tutam nane
Bir tutam pul biber
Bir tutam sumak
Bir tutam kimyon
Çok az tuz
2 yemek kaşığı sıvı yağ

Yapılışı:

Milföy hamurları donuksa çözdürün. Çözdürme işleminde mutlaka milföy hamurlarının üzerlerini hava almayacak şekilde kapatın, yoksa kurur.

30 Ocak 2014 Perşembe

ALİ PAŞA KEBABI TARİFİ


Malzemeler (12 adet):

500 gram dana (veya kuzu) kuşbaşı et
2 su bardağı kaynar su
1 çay bardağı kırmızı şarap (tamamen isteğe bağlı, etleri yumuşatmak için kullanılıyor)
7 adet kıl biber (veya 4 adet sivri biber) (isteğe göre acı da olabilir)
1 büyük kuru soğan
2 adet domates
1 çay kaşığı dolusu kimyon
Bir tutam tuz
Bir fiske karabiber
3 adet yufka
10 yemek kaşığı sıvı yağ
1 yumurta

Yapılışı:

Bir tencereye etleri, bir yemek kaşığı sıvı yağı, kırmızı şarabı (isteğe bağlı, özellikle günümüz etleri çok sert olduğundan bu şekilde yumuşatmayı tercih ediyorum) ve 2 bardak kaynar suyu koyup kısık ateşte, kapağı kapalı olarak tüm suyunu çekene kadar pişirin (yaklaşık 1,5 - 2 saat pişmesi sürüyor).

29 Ocak 2014 Çarşamba

FIRINDA KUZU İNCİK TARİFİ



Malzemeler (1 kişilik):

1 adet kuzu incik
1 küçük kuru soğan
1 adet kereviz sapı
1 küçük havuç
2 adet defne yaprağı
3 su bardağı kaynar su (inciğin büyüklüğüne göre değişebilir)
1 yemek kaşığı sirke
1 çay kaşığı un
1 yemek kaşığı tereyağı
Tuz
Bir fiske karabiber
Biberiye (isteğe bağlı)

Yapılışı:

Soğanın kabuğunu soyup 4'e bölün.

SÜTLÜ PÜRE TARİFİ


Malzemeler (3 kişilik):

4 orta boy patates
3 yemek kaşığı dolusu tereyağı
Yarım litre
Bir tutam tuz
Bir fiske karabiber (isteğe bağlı)
Bir fiske toz muskat (isteğe bağlı)

Yapılışı:

Patateslerin kabuklarını soyup küp küp doğrayın ve bir tencereye koyun.

GÖZENEK DÜŞMANI ELMA SİRKESİ


İrileşmiş gözenekler cildin görünümü açısından rahatsız edicidir. Ayrıca bu gözeneklere yağ birikintilerinin dolarak siyah noktaları oluşturması kişinin görünümünü daha da olumsuz hale getirir.

Gözenekleri küçültebilmek ve aynı anda temizleyebilmek için tabi ki düzenli bakım gerekiyor. Aslında estetik ameliyatlar hariç, hiçbir yöntem size anında etkisini göstermez. Bu nedenle "işe yaramadı" diyerek başladıktan birkaç gün sonra terk ettiğimiz bakımlar, ancak uzun dönemde etkili olabilirler.

Hatta çoğu kozmetik ürününün üzerinde de örneğin şunun gibi bir yazı görürüz: "45 gün düzenli kullanımdan sonra %95 etkili olduğu gözlemlenmiştir". Birçoğumuz burada %95 etkili sözünü dikkate alır, cümlenin geri kalanını aklımızdan sileriz. Halbuki bu cümlede önemli olan "45 gün düzenli kullanım" açıklamasıdır.

27 Ocak 2014 Pazartesi

DOMATESLİ TEMBEL KÖFTESİ TARİFİ


Bu tarif pişme süresi hariç o kadar hızlı hazırlanıp tencereye koyuluyor o nedenle ismi tembel köftesi :o) Siz de o gün yemek yapmakla fazla uğraşmak istemiyorsanız ya da yemek yapmaya ayırcaka ayıracak fazla zamanınız yoksa ve güzel bir yemek yapmak istiyorsanız harika bir seçim olabilir. Özellikle öğrenciler için de pratik olabilir, çünkü yemeğin pişme esnasında kendinize ya da derslerinize vakit ayırabilirsiniz. Hızlı ve kolay yapılan domatesli tembel köftesi tarifi şöyle:

Malzemeler (3 kişilik):

500 gram kıyma (isteğinize göre dana, koyun veya ikisinin karışımından oluşan kıyma olabilir)
Bir tutam tuz
Bir fiske karabiber
1 adet büyük boy kuru soğan
3 adet domates
6 adet sivri biber (veya 3 adet şişman köy biberi)
Yarım çay bardağı sıvı yağ (ben zeytinyağını tercih ediyorum)
1 çay bardağı su

Yapılışı:

Yayvan bir tencereye yağı koyun (altını henüz yakmayın, önce malzemeleri dizeceğiz).

ÇİĞ BÖREK TARİFİ



Çiğ börek yaparken en çok "çiğ börek nasıl kabarır" ya da "çiğ börek neden kabarmıyor" soruları sorulur. Eğer sizin de bu tür sorularınız varsa buyrun "pofuduk ve kabarık çiğ börek nasıl yapılır" sorusunun püf noktalarıyla cevabı ve tarifi:

Malzemeler (2 adet börek):

1 su bardağı un
1/3 su bardağı su
Bir tutam tuz
1 tatlı kaşığı sirke

İç malzemesi:

100 gram kıyma (isteğinize göre dana veya koyun kıyması)
Bir tutam tuz
Bir fiske karabiber
1 kuru soğanın 1/4'ü veya 1 adet arpacık soğan
Yarım çay bardağı su

Kızartmak için:

1 litre kızartma yağı

Yapılışı:

Merak etmeyin bu tarifi ve tüm püf noktaları uyguladığınızda "çiğ börek neden kabarmıyor?", "çiğ börek nasıl kabarır?", "çiğ börek nasıl yapılır?" gibi soruları bir kenara kaldıracaksınız :o)

Soğanı rendeleyin.

Kıyma, rendelenmiş soğan, karabiber, bir fiske karabiber, bir tutam tuz ve yarım çay bardağı suyu güzelce yoğurun (iç malzemesi bölümünde yazan tüm malzemeler) ve hamuru yapana kadar bir kenarda tutun.

Unu bir kaseye boşaltın. Ortasını havuz gibi açıp bir tutam tuzu, sirkeyi ve suyu katın. Eliniz hamura yapışmayacak kıvama gelene kadar yoğurun (Malzemeler listesinde yazan tüm malzemeyi karıştırdığımda tam istediğim kıvamda bir hamur elde ediyorum. Yine de hamurunuz çok kuru kaldıysa ya da yapış yapışsa un ve su miktarını ayarlayabilirsiniz. Ve meşhur sözü söyleyeyim: Kulak memesi kıvamında olmalı :o)).

Hamuru açacağınız tezgahı ve merdaneyi unlayın (burada bahsettiğim un yukarıda yazan miktara ait değil. Sadece hamurun yapışmaması için ekstradan kullanılan un. Bu nedenle hamuru açarken un paketini yanınızda tutmanızı tavsiye ederim).

Hamuru iki parçaya bölüp, ikisini de ayrı ayrı açın (ya da benim yaptığım gibi tamamını açıp, bir böreği yaptıktan sonra hamuru tekrar yoğurup yeniden açabilirsiniz). Açtığınız hamur 2 yufka kalınlığında olmalı. Elinizden geldiğince yuvarlak açmaya çalışın.

Hamuru açınca bir yarısına kenarlara fazla gelmeyecek şekilde kıymanın yarısını yaydırın. Ve hamuru kapatıp resimdeki gibi keserek kenarların düzgün olmasını ve iyice kapanmasını sağlayın (kesme işlemi yaptığınızda zaten kenarlar çok iyi yapışacaktır. Önemli olan kıymalı harcın bulunduğu yerden kesinlikle kesmemeniz. Yoksa hamur yapışmaz. Kenarlardan birer parmak boşluk bırakarak kesmenizi tavsiye ederim.

Yağı geniş bir tavaya koyun. İyice kızdırın (Yağın kızıp kızmadığını anlamak için çok az unu yağa serpin kızarma başladıysa olmuş demektir). Kızgın yağa böreklerden birini koyup, tavayı arada sallayarak ve bir kaşıkla böreğin yağın üstünde kalan kısmına arada kızgın yağdan alıp dökerek pişirin. İyice şişip alt tarafı kızardığında hamura bastırmadan ters yüz yapın.


Börekleri kesinlikle aynı anda pişirmeyin. Çiğ böreğin kabarması için yağın içinde hareket edebiliyor olması lazım. Bu nedenle tavanın dibine de değmemeli. Tavayı sallamak ve üzerine yağ dökmek de kabarmasında çok yardımcı oluyor.

Pişmiş börekleri yağdan çıkarttığınız anda kağıt havlu serdiğiniz bir tabağa koyun.

Afiyet olsun :o)

Not: Çiğ böreğin yapımında ve pişirmesinde yardımcı olan canım öğrencim Sena Kutluay'a çok teşekkür ederim.


Canım Sena'm. Gerçi burada mantıya yardımcı oluyor ama böreği yaparken resmini çekmeyi unuttum :o(
Çiğ böreğin orjinalinde sirke konulmaz. Ama sirke konulduğunda kat kat kabardığı için ben ekliyorum. Arzu ederseniz sadece un-su-tuz kullanarak da yapabilirsiniz. Merak etmeyin pişirmedeki püf noktalarına dikkat ettiğiniz sürece yine kabaracaktır.

Ayrıca çiğ böreğin ayrılmaz kardeşi olan mantı da yapmanızı tavsiye ederim.



TATAR MANTISI TARİFİ



Malzemeler (3 kişilik):

2 su bardağı un
2/3 su bardağı su
Tuz
2 litre su

İç malzemesi:

250 gram kıyma (isteğinize göre dana veya koyun kıyması olabilir)
Yarım kuru soğan
Karabiber
Tuz

Sarımsaklı yoğurt için:

1 diş sarımsak
300 gram yoğurt
Bir tutam tuz

Pul biberli yağ için:

2 yemek kaşığı tereyağı
Bir fiske pul biber
Bir fiske nane
Bir fiske sumak

Yapılışı:

Soğanı rendeleyin.

26 Ocak 2014 Pazar

BEJ KARAKÖY (Karaköy - İstanbul)



Uzun zamandır görüşemediğim arkadaşlarımla dün akşam Bej restaurantta buluşmaya karar verdik.

Mekan, Fransız iş geçidinin hemen başında bulunuyor. Şunu söylemeliyim ki gerçekten de küçük bir fransız lokantasını andırıyor. Hem içeride hem de dışarıda oturma imkanı var ki, sigara içiyorsanız dışarıda oturmak isteyeceğinizi tahmin ediyorum. Ancak hemen belirteyim, dışarıdaki masaların bulunduğu yere, küçücük ve sadece belli bir bölgeyi ısıtacak şekilde 3 adet ısıtıcı konulmuş, hani sigara içeyim derken zatürreden gitme olasılığınız var!

Biz soğukta donmayı göze alamayıp içeride oturduk. İlk gözüme çarpan pencerelere asılmış yarım perdeler ki, her zaman bu samimi görüntüyü çok sevmişimdir. Mekan çok büyük değil ama masa düzeni başarılı bir şekilde yerleştirilmiş, bu nedenle sıkışık bir ortam değil. Masaların üzerine konulan küçük lambalar ve yapma çiçekler ise çok sıcak bir hava veriyordu, gerçekten bir fransız lokantasındaymışsınız gibi hissedebiliyorsunuz.

Ne yazık ki böyle bir mekana yakışmayacak şekilde yüzü gülmeyen ve çağırmak için biraz zorlandığınız garsonlar çalışıyor. Bir defa bile gülümsediklerini görmedim. Mutsuz, sıkkın ve bıkkın bir ifadeleri var. Zorla orada bulunuyorlarmış havası içindeler... Hatta bir ara müziği biraz kısmalarını rica ettik ki cevap şöyleydi: "Değil kısmak birazdan daha da volüm açılacak!!!"

Belki bir cumartesi akşamı gittiğimiz için, bilemiyorum ancak ortamın ışıklandırması çok kötüydü. O kadar loş ki, menüyü görebilmek için telefonun ışığını yakmak zorunda kalıyorsunuz. Tabi eğer sevgilinizle gidecekseniz, bu loş ortam hoşunuza da gidebilir, ama benim gibi amacınız eski arkadaşlarla buluşup sohbet etmekse, arkadaşlarınızın yüzünü net göremediğiniz için rahatsız olabilirsiniz.

Masaya ilk başta içeceklerimizle birlikte, ikram olarak sunulan labne peynirli kıtır ekmekler geldi. Sunumu da çok güzeldi, tadı da. Labne peynirine et suyu karıştırılarak yapılmış ve et suyu inanılmaz bir tat vermiş. Labne peynirinin hafif ekşimsi tadıyla birleşince birkaç kıtır ekmeği ardı ardına yedirtiyor :o)





İçeceklerimizden ise en çok soda dikkatimi çekti. Çünkü içine nar taneleri konulmuş ve hem renk olarak çok güzel görünüyordu, hem de sodanın asidi nedeniyle içinde dans eder gibi hopluyorlardı. Hatta limon suyu katılmasını rica ettiğim sodama ekstradan greyfurt dilimi de konulmuştu. Soda sunumlarını çok beğendiğimi söylemeliyim.

Ve ana yemeklerimiz geldi... Bir arkadaşımla aynı siparişi verdik: Patlıcan beğendili kuzu incik.... Tek kelimeyle bayıldım. Patlıcan beğendiğinin kıvamını tutturmak zordur. Çok başarılı yapılmış. Kuzu inciğe gelince, doğru pişirilmiş..



Başka bir arkadaşım patlıcan risottolu dana bonfile siparişi verdi. Bonfile söz konusu olduğunda, özellikle garsonun nasıl pişirilmesi istendiğini sormasını beklerim (belki de garsonun sorası gelmedi...). Halbuki bu mekanda sorulmuyor, standart bir şekilde getiriliyor. Arkadaşım risottodan memnun değildi. "Patlıcanlı demişler ama ne tadında ne de kokusunda patlıcan yoğunluğu yoktu" dedi. Kısaca risottoyu başarılı bulmamış. Üzerindeki dana bonfileyi ise çok sevmiş, hele bonfile üzerine gezdirilen sosa bayılmış.



Bir başka arkadaşım ise patates kızartması eşliğinde sunulan ızgara antrikot söyledi. Sanırım menünün en kötü yemeklerinden biriydi! Çünkü sadece arkadaşım eti kesmeye çalışırken bile, bıçağın zorlanmasından, etin ne kadar sinirli ve sert olduğunu fark edebiliyordum. Daha sonra yemek hakkındaki fikrini sorduğumda ise "Et gerçekten yenmeyecek kadar kötüydü, çok sinirliydi, sertti, çiğnemekte zorlandım" dedi. Yanındaki patates kızartması ise özelliği olmayan bir şekilde sunulmuştu (belki biraz baharatlandırılsa daha başarılı olabilirdi).





Tatlıyla arası iyi olan biri değilim. Bu nedenle tatlı siparişi vermedim. Ama iki arkadaşım kabak tatlısı aldılar. Üzerinde nane yaprağı ile çok hoş bir sunum olmuş. Kabak tatlısını ikisi de çok beğenmiş. Tam kıvamında bulmuşlar.




Ben ise yemeğin üzerine atıştırmalık olarak peynir tabağı istedim. 4 farklı çeşit peynir vardı. Yanındaki Kıbrıs üzümü de çok güzeldi. Peynir tabağını nar ekşisiyle süslemek ise çok iyi bir fikir olmuş.

Mekanda sadece içki içmek de mümkün. Yanında patlamış mısır ve kuruyemiş ikram ediliyor.

Gelelim atmosfere!! Eğer bir restauranta gidiyorsam, amacım güzel yemek yiyip arkadaşlarımla sakin sakin sohbet etmektir. Ancak bu mekanda çalan müzikler ve müziğin volümü, sanki bir underground bara gitmişiz de barda arkadaşlarla birbirimizi duymak için avazımız çıktığı kadar bağırıyormuşuz gibiydi. Gerçekten söylüyorum karşınızdaki ile sohbet etmek için bağırmazsanız sesinizi duyurmanız mümkün değil!!! Hele de müziklerin bas seslerini ciğerlerimizi hoplatacak kadar öyle bir açmışlar ki, inanın yemeğimi yarım bırakıp kaçmak istedim!! Bir restaurantta yüksek müzik çalınmasını anlayamıyorum.

Hatta hemen yan tarafında aynı işletmeye bağlı olan Mana var. Mana'da ise fasıl tarzı çalıyor. Sanmayın ki sakin sakin!! Eh aynı işletmeye bağlı olduklarından, ses sonuna kadar açılmış!! Düşünün iki mekan yanyana, birinde çıs tak çıs tak dediğimiz pop müzik, diğerinde darbuka sesleri! Ve bu gürültü yoğunluğunda, siz yanınızdaki arkadaşınızla sohbet edip, müziğin seslerinden hoplayan yemeğinizi yemeğe çalışıyorsunuz. Gecenin sonunda mekandan çıktığımızda kulağımın dibinde silah patlamış gibi büyük bir uğultu ve sanırım biraz da geçici işitme kaybı vardı! Hatta ertesi sabah kalktığımda uğuldama devam ediyordu.

Fiyatlara gelirsek... Evet pahalı ama zaten böyle bir mekana gittiğinizde baştan bunu göze aldınız demektir. Daha önce bir yazımda daha söylemiştim: Hamam giren terlerse, biz de terledik diyebilirim :o))))))

Sevgiler :o))



25 Ocak 2014 Cumartesi

LAKERDA NASIL SUNULUR?



Genelde yiyeceklerin belli başlı sunumları vardır.. Mesela mantı, sarımsaklı yoğurt ve pul biberli tereyağ, zeytinyağlı yaprak sarma ise limon ile servis edilir.

Ev sofralarında çok fazla yer almayan lakerdanın nasıl bir sunumu vardır? Misafiriniz için balık ağırlıklı bir menü düşündüyseniz ve mezeleriniz arasında lakerda da varsa buyrun sunumu:

Malzemeler:

Kırmızı soğan
Kapari
Lakerda

Yapılışı:

Kırmızı soğanı önce enlemesine, sonra da soğan yarılarından birinden yarım santim kalınlığında bir dilim daha kesin. Elinizle soğanı fazla zorlamadan halkaları çıkartın.

Bir tabağa arzu ettiğiniz biçimde dizip, önce çeşitli yerlere soğan halkalarını, üzerlerine de kapariyi serpiştirin.

İşte bu kadar :o)

Afiyet olsun :o)

Not: Konserveler bölümünde "torik lakerda" ve "palamut lakerda" olarak iki çeşidini görebilirsiniz. Tabi ki ağız tadına göre değişir ama ben torik lakerdayı daha çok tercih ediyorum. Dediğim gibi tamamen zevke bağlı...



ŞİFA ÇAYI



Evde çok rahat hazırlayabileceğiniz şifa çayı ile özellilkle soğuk algınlığında iyileşme sürecinizi hızlandırabilirsiniz.

Öncelikle içine neler koyulduğuna ve faydalarına kısaca değineyim.



Adaçayı:

- Halsizliği giderir,
- Mide ve özellikle bağırsak gazlarını hafifletir,
- Sindirim sistemini düzenler,
- Mikrop, virüs gibi dış bakterilerden korur,
- Dişleri beyazlatır, diş etlerini kuvvetlendirir,
- Soğuk algınlığı ve nezle de çabuk iyileşmeyi sağlar.


Ihlamur:

- Terletir ve dolayısıyla ateşin düşmesinde fayda sağlar,
- Balgam söktürür, buna bağlı öksürüğü azaltır,
- Soğuk algınlığı, nezle ve gripte çabuk iyileşmeyi sağlar,
- Kişiyi gevşetir, gerginlik ve stresin yerini rahatlama alır,
- Uyumayı kolaylaştırır,
- Solunum sistemi iltihaplarını azaltır.

Defne yaprağı:

- Özellikle grip ve nezle gibi hastalıklarda terleterek ateşi düşürür,
- Romatizma ağrılarını hafifletir,
- Sindirim sistemini güçlendirir, hazmı kolaylaştırır,
- Mide ve bağırsak gazlarının giderilmesini sağlar,
- Öksürüğü keser, balgam söktürür.

Ve gelelim şifa çayının nasıl hazırlandığına:

Malzemeler (1 kişilik):

24 Ocak 2014 Cuma

KAYMAK MASKESİ



Süt kaymağı cilt için çok faydalı, besleyici bir üründür.

Özellikle ilerleyen yaşlarda cildimiz nemini, canlılığını ve elastikiyetini kaybeder. İşte bu durumda hızır gibi kaymak imdadımıza yetişir :o)

Cilde sürülen kaymak cildi enzimleriyle besler, kuruluğunu giderir (ki bu sizi yanıltmasın yağlı ciltler de kullanabilir) ve tabi ki kırışıklıklarımızda iyileşme sağlar.

Kaymak maskesini haftada 2-3 defa yapabilirsiniz.

Her maske öncesi olduğu gibi cildinizi çok iyi temizleyin. Gül suyu veya gazı kaçmış soda oldukça iyi birer temizleyicidir. Ya da bir çay bardağı suya 4 damla limon suyu karıştırın, pamuğunuzu bu suya batırarak cildinizi ve boynunuzu iyice silin.

Kuru bir cildiniz var ise kaymağı olduğu gibi yüzünüze sürün ve yaydırın. Cildinizin üzerinde beyaz bir tabaka olarak sürülmüş olmalı (boynunuza sürmeyi unutmayın :o)). Akıp damlamaması için bir gazlı bezi burun delikleriniz, gözleriniz ve ağzınız açık kalacak şekilde başınıza sarıp o şekilde yarım saat bekleyin ve yıkayın.

Yağlı cildiniz varsa yine aynı yöntemi yapın. Ancak kaymağı yüzünüze sürmeden önce 4-5 damla limon suyu katın ve kaymakla güzelce karıştırıp sonra cildinize sürün.

Kolay gelsin, sevgiler :o)

Not: Arada sırada çok küçük bir miktar kaymağı yüzünüze veya ellerinize normal krem gibi sürüp yedirebilirsiniz. İnanın çok fark ediyor. 



BLOGGER SORUNLARI


Sevgili günlük,

Bu sabah uyandım... evet tamam biraz zorlandım, çalan saate bağırdım, başucumda bulduğum bir kitabı saate fırlattım hatta en son saati fırlatmak için yerimden kalktım biliyorum ama sonuca bak sen... Kalktım sonuçta!

Kendime gelip hemen bloğuma koştum.... Ne göreyim, benim blog kendi kendine yazı karakteri değiştirmiş... Beğenmedin mi diye sordum, cevap vermedi küs sanırım... Açtım blogger sayfamı hop oraya tıkla, hop buraya tıkla bir de yardımcı bu blogger sayfası.. Güzel güzel yazmış, listelemiş her satırında..  Şablona gireyim de şu yazı karakterini düzelteyim derken aaaa benim sayfanın rengi değişti (hasta mı acaba?)..

Günlük bir de görsen bu bloggerda önizleme diye de bir kısım var.. Nereye bassan önizlemeyi çağırıyorsun koşa koşa geliyor.. Baktım, beğendim kendime göre bir şeyler düzenledim derken en sonunda büyük bir gururla bloga uygula dedim... Ve açtım blog sayfamı kahvemi de koyup karşısına geçip keyif süreceğim.. Ne göreyim bu defa da arka planda seçtiğim resim yok!!! O an kendimden geçmiş olmalıyım.. Avazım çıktığı kadar bağırdığımı hatırlıyorum... Ne mi söyledim? Bilmem o kadar çok bağırıyordum ki ben de anlamadım... Bir müddet sakinleşmek için koltuğuma oturup bağdaş kurdum, kollarımı dizlerime doğru uzatıp bacaklarıma dayadım. "oooommmmmmmmm" diye ses çıkararak kan basıncımın normale dönmesini bekledim... Sonra blogumun yanına gittim, gönlünü almaya çalıştım ama nafile küs hala!

Sevgili günlük hani yemek tarifleri falan yayınlıyorum ya canı mı çekti de söyleyemiyor.. Bir sonraki yemeğimden kaşık kaşık bilgisayara dökersem yemiş olur herhalde.. evet bak bu çözümü iyi buldum..

Sonra bloguma bağlı olarak kullandığım mailimi açtım. Adsense mail göndermiş.. Aman bir sevindim bir sevindim valla o sinirimden eser kalmadı.. Dur kahveyi yapayım da öyle açayım maili dedim. Mutlulukla kahvemi yapıp oturdum başına.. Sanki sevgilimden mektup almışım gibi gülümseyerek açtım maili. O da ne? Başvurunuzu kabul edemiyoruz diye yazmışlar... Bir de öncesinde teşekkür falan etmişler... Niye ama niye diye mail ile konuşurken alttaki yazı dikkatimi çekti... Tarayıcımız bloğun neyle ilgili olduğunu anlayamadı, anlayacak kadar yeterli yazınız yok diyor!!! Bana demiş sevgili günlük inanabiliyor musun? Tamam bloğumda sağlık, güzellik, yemek gezi, resturant vs. karmakarışık konular olabilir... Ama hepsinin ortak bir yanı var değil mi günlük? Hepsi benim elimden çıktı.. Tek tek tuşlara bastım ben onları yazacağım derken!!.

Adsense'e bir cevap yazayım diye düşündüm, ama sonra aklıma geldi.. Benim sorunum adsense ile değil tarayıcıyla... Birazdan kendisine yazacağım, en iyi çözüm konuşmaktır derdin neyse söyle, karınla falan mı kavgalısın öyleyse dök içini rahatlarsın ama beni reddetmekle çözüme varamazsın diyeceğim... Evet günlük tatlı dil yılanı deliğinden çıkartırmış tarayıcının kalbini kazanacağım, kararlıyım!!!

Sonra blogger sayfama geri döndüm, baktım kaç kişi ziyaret etmiş blogu.. Gelen giden olmuş epey, sanırım ben uyurken gelip gitmişler, görsem bir kahve poğaça kek falan ikram ederim. Sessiz sessiz gelip gidiyor bu ziyaretçiler.. Hayır insan bir not bırakır "geldik yoksun" diye.. Not da yok!

Blogger sayfasının bence bir sorunu var.. Mesela bir şey yap diyorum, tamam tuşları varsa oraya buraya basıyorum, önüme gelen tuşlara basıyorum "görüntülenemiyor" diye yazı çıkıyor... Ah günlük ben de kararlı bir şekilde bunun üzerine bir konuşma yaptım... Gayet kibar bir ses tonuyla "efendim münasip gördüğünüz şekilde zatı alinize yakışır bir blog inşa etme vazifesini bilahare üstlenmiş bulunuyorum. Lakin bu tavır ve edanız benim şahsınızla olan münasebetlerimde bir eksikliğe gark olduğum izlenimini arz ediyor.. Zatı şahanelerinizin bu saadetsizlik olayını bir an evvel çözüme ulaştırmasını temenni ederim. Saygılarımla"  dedim. "Ya sabıııırrrr, fesupanallah" gibi bir şeyler mırıldandı galiba emin olamadım... Sanki benim bloga bağlı olmaktan mutlu değil gibi...

Sevgili günlük, bir blog açtığım iyi oldu. Bak gördüğün gibi epey rahatlatıyor beni!!!

Daha sonra yine yazarım, hoşçakal...

TAVUK SUYUNA ŞEHRİYELİ ÇORBA TARİFİ


Özellikle grip, nezle gibi soğuk algınlıklarında harika bir besin olan tavuk suyuna çorba, hasta olduğumuzda annelerimizin pişirip bizlere içirdiği en başta gelen çorbalardan biridir. Peki neden başka çorbalar değil de özellikle tavuk suyuna çorba? (Diğer çorbalara haksızlık olmasın ama hastalıkta bu çorba kadar iyileştirme etkileri kesinlikle yok)

Araştırmacılar tavuk suyuna çorbanın içerdiği nötrofil kemotaksinin, üst solunum yolu rahatsızlıklarında iyileştirici etkisi olduğunu saptamışlar.

Buna ek olarak, sıcaklığı ve içerdiği besin değerlerinin yanında, tavuk suyuna çorba "mukozal açıklığı arttırma" potansiyeline sahiptir. Yani: tavuk suyuna çorba içince burnunuzun akması biter!

Ayrıca, uzmanlar tavuğun sistein denilen bir amino asit içerdiğini söylemektedir. Bu amino asit sadece tavuk suyunu doğru şekilde yaptığınızda ortaya çıkar (Bkz: Tavuk Suyu Nasıl Yapılır)

Sistein, doktorların bronşit ve solunum yolu rahatsızlıkları yaşayan hastalara reçete ettikleri asetil-sistein denilen ilaçla aşırı ölçüde benzerlik göstermektedir.

Kısaca tavuk suyuna çorba gerçekten de bir ilaçtır...

Hasta olan kişinin, bu çorbadan mümkünse günde 3 defa, bol limon ve ekleyebildiği kadar karabiber ya da acı pul biberle içmesi gerekir.

Size kendimden örnek vereyim. Ne grip, ne soğuk algınlığı... Hiçbir durumda antibiyotik, vitamin, ağrı kesici, ateş düşürücü vs. kullanmıyorum. En son şu herkesi haftalarca yataklara düşüren giripten ben de oldum. Sonuç mu? sadece tavuk suyuna çorba ve şifa çayını adını verdiğim bir çayla tam 48 saatte hiçbir şeyim kalmamıştı.

Çayın tam tarifini öğrenmek için lütfen tıklayın: Şifa Çayı

Ve buyrun tavuk suyuna çorba tarifimize:

TENTÜRDİYOTLA ATEŞ NASIL DÜŞÜRÜLÜR, ÖKSÜRÜK NASIL KESİLİR?



Özellikle soğuk algınlığına yakalandığımızda vücudumuzda büyük bir kırıklık, halsizlik, ateş ve öksürük olur. Annemin çocukken yaptığı ve hala ne zaman hastalansam ilk başvurduğum yöntem olan tentürdiyot sürme yöntemi, gerçekten çok faydalı oluyor.

Tentürdiyotu bir tutam pamuğa dökün. Hastalanan kişinin sırtına önce diklemesine, sonra da enlemesine çizgiler çekerek resimdeki gibi kafes şekli yapın. Eğer kişinin ateşi yüksekse tentürdiyotun üzerine bir iğne ile delik deşik edilmiş gazete kağıdını da kaplayın.

Özellikle bu yöntemi uyguladıktan sonra rahatsızlanan kişi uyursa kalktığında çok daha iyi hisseder.

Sağlıklı günler dilerim :o)


23 Ocak 2014 Perşembe

YEMEK SEÇER MİYİM?


Hayır, kesinlikle yemek ayırmam... Sadece:



Tatlıysa yemem,
Çok sosluysa yemem,
İçinde karnabahar varsa yemem,
Et çok pişmişse yemem,
Pilav yapış yapışsa yemem,
Yemeğin yağı iyi ayarlanmadıysa yemem,
Bilinen güzelim Türk yemeklerine avokado, krema gibi tatlar katıldıysa yemem,
İyi pişmediyse yemem,
Yağı kalitesiz olduğunda yemem,
Zeytinyağlılar hariç içine şeker, bal gibi gıdalar girdiyse yemem,
Yemek özenmeden yapıldıysa yemem,
Et sert gelirse yemem,
Köftenin suyu kaçtı mı yemem,
Köfte iyi yoğrulmadıysa yemem,
Suyu çok olduysa yemem,
Suyu az olduysa yemem,
Sebzeler çok çiğse yemem,
Sebzeler çok pişmişse yemem,
Çay saati gıdalarıysa yemem,
Görüntüsü güzel değilse yemem,
O anki ağız tadım onu istemezse yemem...

Gördüğünüz gibi kesinlikle yemek ayırmam.. Ha bu arada müsaitseniz bir akşam size yemeğe geleyim!!!



PATATES NASIL HAŞLANIR



Malzemeler:

7 adet taze patates (ya da 3-4 adet normal patates)
Bir diş sarımsak
Bir tutam tuz
2 adet tane karabiber (veya bir fiske öğütülmüş karabiber)
1 adet defne yaprağı
Bir sap maydanoz (eğer elinizde varsa)
Bir sap dereotu (eğer elinizde varsa)
Bir sap kekik (eğer elinizde varsa)
Bir sap biberiye (eğer elinizde varsa)
Bir sap taze nane (eğer elinizde varsa)
Bir sap fesleğen (eğer elinizde varsa)
1-2 adet kereviz sapı (eğer elinizde varsa)

Yapılışı:

Patateslerin kabuğunu çok iyi yıkayın.

Tüm malzemeleri tencereye koyup, üzerlerini bir parmak geçecek kadar su ilave edin ve kapağı kapalı olarak harlı ateşte pişirin (listede "eğer elinizde varsa" diye açıkladığım gıdalar patatese hafifçe aromalarını katıyorlar. Bunları koymak zorunda değilsiniz ya da varsa elinizde daha farklı yeşillikler koyabilirsiniz)

Patateslerin kabuklarını soyup küp küp keserek haşlamak da mümkün. Bu durumda yine yukarıda listelediğim malzemelerle birlikte haşlayın, çok daha lezzetli olacaktır.

Tencerenin derince olmasına dikkat edin, çünkü kapağı kapalı olarak pişen patatesler taşabilir.

Patatesler yumuşadığında (bir çatalı batırarak kontrol edin) süzüp tencereden alıp yapacağınız yemeğe göre kullanabilirsiniz.

Patatesleri tabi ki hiçbir şey koymadan sadece suda haşlanmak da mümkün. "Kabuğu kesilmediği için bu aromaları çekmez" demeyin, çünkü gerçekten tadında farklılık oluyor. Bu şekilde haşlanan patatesler çok daha lezzetli.

Afiyet olsun :o)


TAVUK SUYU NASIL YAPILIR? TAVUK SUYU TARİFİ

Malzemeler:

Bir (mümkünse organik, çünkü çok fark ediyor) tavuğun kaburga ve bacak kemikleri (ben genelde derisini de kullanıyorum, böylece tavuk suyunu kullandığım yemeklere yağ eklemek durumunda kalmıyorum ve hoş bir koku - tat veriyor) (Daha önce bir bütün tavuğun nasıl parçalara ayrılacağını anlatmıştım. Eğer okumak isterseniz lütfen tıklayın: Tavuk nasıl parçalara ayrılır ) Eğer kasaptan kemikleri alıyorsanız yaklaşık 500 gram kemik yeterli olacaktır.

1 adet iri havuç
2-3 adet kereviz sapı
1 iri kuru soğan
2 adet defne yaprağı
2 sap dereotu
2 sap maydanoz
2 adet tane karabiber (veya bir fiske karabiber)
1 dal taze kekik
Bir tutam tuz
1,5 litre su

Yapılışı:

Defne yapraklarını, dereotlarını, maydanozları, tane karabiberleri ve taze kekiği küçük bir keseye koyun (keseyi tencerenin içine koyacaksınız. Bu nedenle tencereye girebilecek özellikte, çok temiz olmalı) eğer elinizde kese yoksa o zaman tüm malzemeyi olduğu gibi tencerenin içine koyabilirsiniz, süzme işlemi esnasında zaten hepsi ayıklanmış olacaktır.

TAVUK NASIL PARÇALANIR

Soframda genel olarak her gıdanın organiğini tüketmeye çalışıyorum. Tavuğun ise organiği hep bütün halde geliyor, kendim parçalamak durumunda kalıyorum. Eğer siz de tavuğu kendiniz parçalamak istiyorsanız ve "Tavuk nasıl parçalanır?" diye sorguluyorsanız buyrun resimli anlatımlarım:

Eğer elinizde et ve sebze için ayrı ayrı kullandığınız kesme tahtaları varsa et için olanını tezgahınıza koyun. Eğer benim gibi tek kesme tahtası kullanıyorsanız, o zaman strech filmle iyice kaplayın, hem temizlemesi de çok kolay oluyor.

 Tavuğun boyun tarafı size bakacak şekilde kesme tahtasının üzerine koyun. Bacaklarından birinin gövdeye bağlandığı deriyi biraz kesin.



Şimdi 4 parmağınızı tavuğun kalçasına koyup, baş parmağınızla da bacağı tutun. Alttaki 4 parmağınızı bacağın gövdeye bağlandığı ekleme iyice bastırarak ve bacağı dışa doğru açarak eklem yerinden kırın.



Aynı işlemi diğer bacağa da uygulayın.


Kırıldığında üstten baktığınızda bir kemiğin dışa doğru çıktığını göreceksiniz. Bu kemiğin yanından olmak üzere bıçağınız yardımıyla bacağı gövdeden ayırmak için kesmeye başlayın.


İşlemi hep yavaş yapın ki etinden de kesmeyin. Bir bacak bittiğinde diğer bacağı da kesip ayırabilirsiniz.


Bacakları ayırdıktan sonra tavuğun göğsü üzerindeki deriyi elinizle ittirerek veya keserek çıkartın. Bu aşamada dikkat etmeniz gereken kanatların derilerini kesmemek.


Şimdi parmaklarınızla tavuğunun göğsünün tam üzerindeki uzun kemiği hissedin. Bıçakla o kemiğin sağından ya da solundan kesmeye başlayın.


Bıçağınızı hep tavuğun kaburga kemiklerine yapışık tutun ki, göğüs etlerini kayıp vermeden çıkartabilesiniz. Bıçakla keserken arada parmaklarınızla (parmaklarınızı kesmemeye dikkat ederek) kaburganın hizasında olup olmadığınızı kontrol edin.


Bu arada tavuğun kaburga kemikleri çok kırılgan ve kolay kesilebilecek kadar incedir. Bu nedenle kemiklerini kesmemeye, daha doğrusu göğüs etinde kemik kalmamasına dikkat edin.


Bir taraftaki göğüs etini ayırdıktan sonra aynı işlemi diğer tarafa da uygulayın.


Artık kanatları kesmeye başlayabilirsiniz. Kanatları baştan kesmememizin sebebi tavuğun gövdesinin dengede durması içindi. Yoksa özellikle göğüs etini çıkartmakta zorlanabilirsiniz.


Kanatları da aynı bacaklarda olduğu gibi kırıp sonra gövdeden keserek ayırın.


Kanatların iki eklemi vardır. en ince uç kısmını bağlayan eklemden kesin, çünkü en uç kısım yenmez, içinde et yoktur (ben bu uç kısımları tavuk suyu yapımında tencereye koyuyorum).



 Bu aşamada kanatları daha da bölmek isterseniz önce eklemin ortasındaki uzun perdeli deriyi biraz kesin. Sonra da eklemi önce kırıp, sonra kesimi gerçekleştirin.






















Eğer bacakların kemiğini de çıkartmak isterseniz, önce bir bacağı alın ve derili kısmı alta gelecek şekilde kesme tahtası üzerine koyun. (Bu arada söylemeden geçemeyeceğim. Bir yemek kursuna gitmiştim. Oradaki şefimiz, tavuğun parçalanmasını öğretirken "but kısmının kemiğini ayırmak için, tüm tavuğa harcadığınız vakitten daha fazlasını harcayacaksınız. Çünkü en zoru butu kemikten ayırmaktır!" demişti. Şimdi aynı cümleyi ben de size söylemek istiyorum, çünkü gerçekten yaptığınızda göreceksiniz ki en zoru bacaktan kemiği ayırmak)

Öncelikle bacağın kalın kısmının tam ortasındaki kemiği parmaklarınızla hissedin. Şimdi bıçakla kemiğin etrafındaki dokuyu (dokuyu diyorum çünkü lifler de var, et de var), biraz keserek kemiği ortaya çıkartın.



Parmağınızı kemiğin tam altından resimdeki gibi geçirmeye çalışın, böylece kemik altındaki etten de ayrılmış olacak (bu aşamada eğer parmağınızı geçirmekte zorlanıyorsanız bıçağınızla küçük bir oyun açabilirsiniz).



Şimdi bıçağı kemiğin altından enlemesine geçirip uca doğru hep kemiği etten sıyırarak yavaşça kesin. Kemiğin bir kısmını etten tamamen kurtarın (kemiğin diğer uç kısmı hala bacağa bağlı olmalı)






















Bu defa aynı işlemi bacağın uç yani but kısmına da uygulamanız lazım. Öncelikle butun üzerindeki deriyi yavaşça çok zedelemeden kesin.

Parmaklarınızla butun üzerindeki kemiği hissedin.


Bıçakla o kemiğin üzerinde bir yarık açın.


Parmağınızı alttan geçirin (yine zorlanıyorsanız önce bıçakla küçük bir oyuk açabilirsiniz).


Bıçağı enlemesine geçirin ve kemiği etten sıyırarak uca doğru kesin. en uç kısmındaki yağlı bölgeyi kemikte bırakın zaten bu kısım yenmiyor.


Şimdi iki kemiği de fotoğrafta olduğu gibi diklemesine tutun. Çok dikkatli ve yavaş bir şekilde kemiklerin uçlarını bacaktan ayırmak için küçük küçük kesin.




Burada önemli olan bacağın sırt kısmındaki deriyi asla kesmemek Bu nedenle işlemi çok yavaş ve çok küçük hareketlerle yapmanızı tavsiye ederim.



Kemik bacaktan tamamen çıktığında diğer bacağa da aynı işlemi uygulayın.


Bacaklardaki kemikleri ve gövdenin kaburgalı kısmını (göğüs etlerini kestiğimiz kaburgalı kısım) da tavuk suyunda kullanmak üzere saklayın.

Ayrıca bakınız: Tavuk Suyu Nasıl Hazırlanır?

Kolay gelsin :o)