1 Ağustos 2014 Cuma

KÖŞEBAŞI RESTAURANT (4. LEVENT - İSTANBUL)


Çok değerli bir dostumla geçen gün telefonda konuşurken "Akşam birlikte yemek yiyelim mi" diye teklif edince hiç düşünmeden "evet" dedim. Keza ikimizin de çalışması dolayısıyla çok fazla görüşecek vaktimiz olmuyor. Ancak telefonda kısa süreli konuşma şansına sahip oluyoruz.

Akşam olduğunda henüz bir mekana karar verememiş olarak arabada sohbet ede ede giderken, 4. Levent'teki Köşebaşı Restaurant'ın önünden geçtik. Arkadaşım son anda "istersen burada yiyelim" diyince kabul ettim. Arabayı geri geri alıp yanımıza kibarca ve güler yüzle gelen valeye teslim ettik.

Gittiğimiz akşam havanın da güzel olmasını fırsat bilen tüm insanlar akın etmiş gibiydi. Gerçi belirteyim başka restaurantlar da oldukça doluydu, çünkü gündüz telefon edip rezervasyon yaptırmaya çalıştığım bir çok mekanın da dolu olduğunu öğrenmiştim. Anlayacağınız yer bulunmasının zor olduğu bir akşamı seçmiştik :o) Köşebaşı restaurant çalışanları ise tüm doluluğuna rağmen bizi kapıdan geri çevirmeyip iki kişilik bir masa ayarladı.


Oturduğumuz masa, restaurantın ağaçlar arasındaki tenteli ve ahşap masalı bahçe kısmındaydı. Ağaçların arasında olması ve rüzgarın hafif hafif esmesi çok hoşumuza gitti. Üstelik ışıklandırmanın doğru uygulanışı ve müzik sesinin çok az olması da atmosferi daha da güzelleştirmişti. Bu kadar yeşilliğin arasında kalabalık olması ise bizi hiç rahatsız etmedi. Sadece garsonların hız yapmak ve sürekli koşuşturmak gibi sorunları olduğunu fark ettik.

Restaurantın iç kısmı da var ama yaz mevsiminde bulunmamız nedeniyle kimse içeriyi tercih etmemişti ve masalar boştu. İç dizaynını da çok rahatlatıcı ve ferah bulduğumu söyleyebilirim.


Masamıza oturduktan kısa süre sonra Köşebaşı restauratın ikramı olan iki çeşit salata ve pofuduk pidemiz geldi. Gerçi ben restaurantın ikramı diyorum ama bildiğiniz gibi aslında tüm mekanlarda bu ikramların da bedelleri alınıyor. Hesaba bir şekilde fark ettirilmeden eklendiğinden ödemiş oluyorsunuz ama ikram adı altında olunca insanın psikolojik olarak hoşuna gidiyor :o)

Salatalardan biri soğanlı domates salatasıydı. Restaurant ikramlarında en büyük korkum bir önceki masadan kalan malzemelerle ikram hazırlanmış olmasıdır. Ancak burada sebzelerin tazeliğinden tamamen yeni ve taze yapıldığını gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Domates salatasına nar ekşisi, zeytinyağı, sumak ve limon suyuyla yapılmış bir sos eklenmişti. Tuzu yoktu ama bence daha iyi, böylelikle herkes kendi zevkine göre tuzunu ekleyebilir.


Yeşil salatada ise taze rokadan, kıvırcık salataya kadar birçok çeşit eklenmişti. Nar ekşili, zeytinyağlı, sumaklı ve limon sulu sos bu salata da vardı. Ayrıca içine domates de katılmıştı. Aslında iki salata da aynı şekilde hazırlandığı ve sunulduğu için fazla olmuş. Bence sadece bir tanesi yeterli olabilirdi. Çünkü ikisini birden bitiremedik. Yemeklerin fazla israf olmaması için bu ikramı teke indirmelerini arzu ederdim. Anladığım kadarıyla acılı ezme ile gavurdağ salatası arasında bir salata sunmaya çalışmışlar. Bu salataların bloğumdaki tarifleri için lütfen tıklayın: Acılı Ezme veya Gavurdağ Salatası.


Salatalarla beraber soframıza pofuduk pide de geldi. Yeni yapılmıştı ve sıcacıktı. Çok güzel kabarmış ve hamuru incecik açılmış başarılı pidelerimizden birer parça kopartarak, salataların sosuna banmayı ihmal etmedik :o)


Ardından garson masamıza meze tepsisini getirip buradan seçmemizi rica etti. Çeşit gerçekten çoktu, bu nedenle zor karar verdik. Ayrıca birbirinden güzel mezelerin görsel şölenine bakmak da ayrı bir keyifti. Daha çok kebaplara yönelmek istediğimizden meze tepsisinden sadece bir çeşit seçip masamıza koyduk. Bloğumdaki meze bölümüne göz gezdirmek isterseniz lütfen tıklayın: Mezeler


Tepsiden aldığımız mezemiz patlıcan salatasıydı. Patlıcanı közleyerek yapmışlar, zaten kokusu da mis gibi burnumuza geliyordu. Ancak yine de renginin daha açık görünmesi için biraz süzme yoğurt katılmış, keşke sade haliyle getirselerdi çok daha başarılı olurdu. Kullanılan sarımsak ve limon suyu miktarını ise çok dengeli buldum. Hem arkadaşım, hem de ben bu salatayı hızlıca yiyerek bitirdik :o) Bloğumdaki ezme patlıcan salatası tarifi için lütfen tıklayınız: Ezme Patlıcan Salatası


Eh kebap restauratına gidip de çiğ köfte ve fındık lahmacun yememek olmaz diye düşünerek bunlardan da sipariş ettik. Çiğ köfteyi isteğimiz üzerine sadece bir porsiyon getirdiler. Zaten porsiyonunda 8 adet bulunuyordu. Arkadaşımla rahatlıkla paylaştık. Restaurantlarda yapılan çiğ köfteler eğer hemen masaya getiriliyorsa etli olabiliyor. Ancak dışarıya siparişlerde et koyamıyorlar. Bize getirilen çiğ köftenin eti çok azdı, bu nedenle daha çok bulgur yiyiyormuşuz gibi geldi ve beğenmedik. Çünkü ne ben, ne de arkadaşım etsiz çiğ köfte sevmiyoruz. Çiğ köfte konusunda iki mekana puanım tamdır biri Uludağ Et Lokantası, diğeri de Develi Restaurant. Ayrıca bloğumdaki çiğ köfte tarifleri için tıklayabilirsiniz: Etli Çiğ Köfte veya Etsiz Çiğ Köfte


Fındık lahmacunun ise ne yazık ki hamuru çok kalın  geldi. Üzerine konulan kıyma miktarı için hamur ince olsaydı çok iyi diyebilirdim. Ancak hamurun kalınlığı üst malzemenin tadını bastırıyordu. Yine de az limon sıkıp, biraz pul biber ekleyerek yedik. Belki büyük boy lahmacunlarda daha başarılıdırlar ama fındık lahmacuna notum çok yüksek değil.


Ana yemek olarak karışık ızgara tabağı rica ettik. Karışık ızgara tabağı bu mekanda fiks değil, kendiniz arzu ettiğiniz ızgaralardan oluşturabiliyorsunuz. Biz 5 çeşit istedik. İlk olarak tabaklarımıza döner geldi. Döner kıymadan değil etten yapılmış ve çok iyi marine edilmişti. Etinin lokum gibi olması nedeniyle bir çırpıda yiyip yuttuk. Marine için konulan tuz ve baharat oranlarını da çok beğendim. Et kuru değil, çok yağlı da değildi. Anlayacağınız döneri çok severek yedim.


Ardından diğer ızgaralar tek tabakta hazırlanmış olarak getirildi. Tabağın görünüşü çok iştah açıcıydı. Resimde de göreceğiniz gibi tabaktaki ızgara çeşitleri şöyleydi: Kaburga, şaşlık, kuzu şiş ve adana kebap (ki bu restaurant bu kebabı kendi adıyla sunarak Köşebaşı Kebap diyor).


Önce iki parça kaburgayı tabağıma aldım. Bazıları fazla pişmiş, resimde de gördüğünüz gibi hafifçe yanmıştı. Kaburgalar zaten genel olarak çok başarısızdı. O kadar sert geldi ki dişlerimi zorlamaktan çok yoruldum. Sert olmasının yanında inanılmaz sinirliydi. Hatta bu sinirlerden dolayı bir ısırıkta tek parça kopartmanız mümkün değildi, tüm et blok halde çıkıyordu! Zaten sadece birer taneyi zar zor bitirip kaburgaya bir daha dokunmadık. Lokum gibi yumuşacık kuzu kaburga tarifi için lütfen tıklayın: Terbiyeli Kuzu Kaburga


Şu ana kadar şaşlık ızgarayı çok başarılı yapan bir mekan bulamadım. Şeflerin en büyük yanlışı, şaşlığı önceden hazırlayıp müşteri isteyince pişirmek. Halbuki her şefin şunu bilmesi gerekiyor ki: Et ve soğan birkaç saat birarada bulunduklarında, soğan ete acılık verir... Şaşlık kebabının da en büyük özelliği et ve soğanın bir arada bol olarak bulunması... İşte Köşebaşı restaurantın şaşlık kebabında da yaşadığım problem buydu. Soğanından dolayı et çok acımış ve kötü bir tada sahip olmuştu. Aslında etin kendisi yumuşacıktı ama tadından dolayı yemek pek mümkün değildi.


Ardından kuzu şişi denedim. Kuzu şiş güzeldi fakat yanlış pişirildiğinden dolayı fazla kurumuştu. Daha az pişirilse ve suyu kaçmamış olsa puanım yüksek derdim. Ama kuru kuru etleri yiyebilmek çok da kolay olmadı. Bu nedenle eti yutabilmek için yanında bol bol su içtim. Ayrıca üzerindeki salçalı sos da kuzu şişin güzel tadını bastırmıştı. 


Son olarak mekanın tabiriyle Köşebaşı Kebap yani Adana kebabı denedik. Tek kelimeyle mükemmeldi. Bileydik baştan sadece bu kebabı söylerdik. Baharatı, yağ oranı, pişirme tarzı, acılığı her şeyiyle harikaydı. Diğer etleri bitiremeyen iki arkadaş köşebaşı kebabı birer lokmada yutup, silip süpürdük :o)


Yemeklerimiz bitince daha doğrusu bitemeyip de biz tabakları alabilirsiniz diyince, siparişimiz üzerine çay getirildi. Bu arada yiyemediğimiz etlerin heba olduğunu düşünmeyin. Yiyemediğimiz ve bitiremediğimiz ne kadar yemek varsa bunları paket olarak rica ettik ve sokakta gördüğümüz aç hayvanlara da kendimize göre ziyafet çektik :o) 

Yazının ilk başında bahsettiğim gibi mekan çok doluydu ve garsonlar hız yapıyorlardı. Ne yazık ki bu durumdan olumsuz etkilenen canım arkadaşım oldu. Çünkü garson önce çantasının içine yağlı ve kullanılmış bir çatalı düşürdü. Çantasındaki eşyalar yağlandı mı diye düşünürken bu defa oturduğu sandalyeye bir et paçası düşürdüler. Ne yazık ki sandalyesine düşen et parçası elbisesine de değdiğinden elbise de yağlandı. Bence mekan bu kadar kalabalık oluyorsa, garsonların koşuşturmaları yerine, mekan sahibi birilerini daha işe almalı. Çünkü bu şekilde gelen misafir de kötü etkileniyor.

Köşebaşı restaurant birçok yemeğinin başarılı olmaması dolayısıyla, özel olarak tercih ederek gelip yemek yiyeceğim mekanlar arasında yer alamadı. Fiyatlar ise normal bir kebapçının daha üzerinde, gerçi bu durumu normal karşılıyorum. Çünkü bulundukları yer açısından ödedikleri kiranın çok yüksek olduğunu düşünüyorum. Tabi ki bunun da fiyatları yansıması gayet doğal. Lüks bir semtte kapıda valenin karşıladığı bir kebapçıya gidiyorsanız, fiyatların ucuz olmadığını da baştan kabul etmişsiniz demektir.

Keyifli günler dilerim :o)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder