7 Ekim 2014 Salı

NUSRET STEAKHOUSE (NUSRET ET LOKANTASI) ETİLER - İSTANBUL


Uzun zamandır bir arkadaşımla Etiler'deki Nusret Et Lokantası'na gitmek istiyor ama bir türlü vaktimizi ayarlayamıyorduk. Sonunda ikimizin de boş olduğu bir akşamı seçip, buluşma yerimizi de Nusret Et Lokantası olarak belirledik.

Bakmayın siz benim Nusret Et Lokantası dediğime, aslında orijinal ismi Nusret Steakhouse. Ama türkçeyi konuşmaktan ve kullanmaktan gurur duyan biri olarak türkçe adını yazmayı daha uygun buldum. Zaten cümlelerin içine ingilizce kelimeler sıkıştırmayı ya da  güzelim türkçe dururken ingilizce konuşmaya çalışmayı da anlayamıyorum, bir tür imrenti olsa gerek. Neyse konusumuz lisan dersi olmadığına göre Nusret Et Lokantası hakkındaki görüşlerime geçeyim.


Etiler semtinin kalbinde yer alan Nusret Et Lokantası, özellikle İstanbul'da yaşayan et severler arasında epey bir üne sahip. Daha önce bu mekana gitmişliğim var, bu nedenle o akşam da gittiğimde yabancılık çekmedim.

Mekanın en büyük zorluklarından biri yer bulmak! Rezervasyon bile yaptırsanız kapıda 10-15 dakika beklemek zorunda kalıyorsunuz ki gittiğimiz akşam da bu kuralı bozmayarak 15 dakika beklettiler. Nusret Et Lokantası bana fast food ile lokanta arasında bir yermiş gibi geliyor. Çünkü fast food gibi hızlıca yiyip çıkmanız da mümkün, uzuuuun uzuuun oturup sohbet ederek yemeğin keyfini sürmek de...

Döşeniş tarzını ise açıldığı günden beri çok beğeniyorum. Ahşabın doğallığı mekanın her yerinde eşit olarak kullanılmış. Sandalyeler, masalar, sunum tabakları, tuz ve kekik konulmuş küçük kaseler.... Tamamı ahşap. Eh durum böyle olunca içeriye girer girmez, atmosferin sıcaklığını ve samimiyetini hissedebiliyorsunuz.

Nusret Et Lokantası'nın sahibi Nusret ise her gittiğimde mekanda bulunuyor ve her işi tek tek kontrol ediyor. Sanırım bundan dolayıdır ki mekanın ünü, başarısı ve lezzeti almış başını gidiyor. Sürekli koşturmaca halinde gördüğüm Nusret bey, gelen kişilerden tanıdıkları olursa hoşgeldiniz demeyi de ihmal etmiyor. Keşke bu tokalaşma kısmını restorana gelen tüm misafirlere yapsa... Örneğin Florya'daki meşhur Beyti Et Lokantası'nın sahibi, her gelen misafirin masasına gidip "hoşgeldiniz, afiyet olsun" diyor ve misafirlerin kalbini anında kazanıyor. Belki burada da Nusret bey aynı samimiyeti uygulayabilir... Beni hiç tanımadığından olsa gerek ya da mekana çok sık gitmediğimden hiçbir zaman hoşgeldiniz dememişti. Ta ki o akşama kadar... O akşam yanımdaki arkadaşımı tanıdığından benimle de tokalaşmadan geçmedi. Sanırım insanın yanından geçip de merhabalaşmamasından dolayı kendisini soğuk, biraz burnu havada ve hafifçe de narsist bulmuşumdur. Ha o akşam fikrim değişti mi diye sorarsanız, cevabım hayır olur. Hala kendisini biraz megaloman görüyorum :o) Eh bu yazıyı olur da okursa alınmaz umarım, çünkü bu imajı yaratan kendisi...

Nusret Et Lokantası'na girer girmez sizi çiğ etlerin sergilendiği kasap reyonu, hemen arkasında mutfak, sol tarafınızda ise özel kurutulmuş etler karşılıyor. Mutfağın önünde yer alan kasap reyonundaki etlerin çeşitliliği gerçekten inanılmaz. Hepsi çok taze ve nefis görünüyorlar. Mekan aynı zamanda arzu edenlere paket içerisinde çiğ et de veriyor, böylelikle evinizde de pişirebiliyorsunuz. Etlerin tamamı yerli üretim ve organik. Bu nedenle de lezzetine doyum olmuyor ve yerli üreticimiz de kazanıyor. Bu girişiminden dolayı da Nusret beyi tebrik ederim. Son olarak kendi yapımları çok lezzetli sucuklarının olduğunu da ekleyeyim...





Kurutulmuş etlerden ise hiç yemedim, ama fiyatlarının ateş pahası olduğunu duymuştum. Kurutulmuş derken öyle bildiğimiz şekilde tuzlanarak kurutulmuyor. Özel bir buzdolabında asılarak saklanıyor. Bu konuda daha fazla detay veremediğimden üzgünüm ama ben de tam olarak bu etlerin nasıl yapıldıklarını bilmiyorum. Seveni çok var, bu da demektir ki ateş pahasını göze alanlar da çok var :o))


Kapıda 15 dakika bekledikten sonra garson yerimizi güler yüzlü bir şekilde gösterdi. Ortamın çok kalabalık olmasından dolayı bir büyük masada tanımadığımız iki kişiyle beraber yemek yemek zorunda kaldık. Gerçi arkadaşımla hemen sohbete daldığımızdan bu durumu çok da sorun etmedik.

Masanın üzerinde yemekleri tatlandırmak için kullanılan gıdaları tek tek tanıtayım.

Bence etle beraber yenebilecek en güzel soslardan biri hardaldır. Nusret Et Lokantası'nda da hardalı acı ve acı olmayan olarak iki çeşitte sunmuşlar. Ben ikisini de kendilerinin yaptığını zannediyorum, en azından bana öyle düşündürdü.
Sağ tarafta gördüğünüz hardal, keskin ama acı olmayan bir tada sahip ki ben bu tarzı çok sevmem. Daha çok hamburger içlerinde kullanırlar. Gerçi Nusret Et Lokantası'nın çok meşhur bir hamburgeri de var...
Sol taraftaki hardal ise ağzınıza büyük lokma attığınızda böğürerek öksürtecek ve gözlerinizden oluk oluk yaş getirtecek kadar acı. Hatta nefes yollarınızı da bir çırpıda açtığını söyleyebilirim. İşte benim sevdiğim bu hardal ama çok küçük miktarlarda tüketebiliyorum. Hatta yemeğin başında sohbete dalarak yanlışlıkla büyük bir lokma almış oldum ki, arkaşım su yetiştiremedi :o))))


Masanın üzerinde yer alan bir diğer tatlandırıcı gıda kuru kekikti. Başlangıçta da yazdığım gibi sunum için kullanılan ahşap kaselere bayıldım. Kekiğin herhangi bir kaşığı olmadığından elle girişmek zorunda kalıyorsunuz :o)


Deniz tuzu ise dünyaca tanınmış Maldon marka... Kutu halde satılıyor ve kutuların içeriği 250 gram. "Tuzun da meşhuru mu olurmuş" demeyin, gerçekten tattığım en mükemmel tuzlardan. Tamamen saf deniz tadını bile hafifçe alabiliyorsunuz, o kadar doğal diyebilirim. İştah açması da başka bir yönü. Bu tuz insana yedikçe yedirtiyor... Aynı tuzdan bulabilirsem bir defa ben de evime almak istiyorum. Carrefour gibi büyük marketlerde satılmıyor, sanırım daha çok gurme yerlerde bulunabilir. İri parçalı olmasına rağmen de parmaklarınızın arasında birkaç parçaya bölebiliyorsunuz. Çünkü cam gibi küçük küçük kesilmiş. Sanırım Nusret Et Lokantası'nın etlerinin lezzetinin bir sırrı da bu tuz olsa gerek...


Garson yanımıza geldiğinde çoktan ne sipariş edeceğimizi düşünmüştük bile.. Hatta siparişimiz günler öncesinden aklımızdaydı :o) İlk olarak arkadaşımın çok sevdiği tulum peynirli salatadan istedik. Yaklaşık 5 dakika sonra salata rengarenk görünümüyle masamızdaydı. İçeriğinde akdeniz yeşillikleri, soya fasulyesi, ceviz, nar taneleri, domates, salatalık, haşlanmış mısır taneleri ve tulum peyniri bulunuyor. Sosu ise önceden içine katılmıştı, zeytinyağı, limon suyu ve nar ekşisi içeriyordu... Tulum peynirine oldum olası bayılırım, hatta iyisini bulursam kahvaltıda da zevkle tüketirim. Nusret Et Lokantası'nda sunulan tulum peyniri de harikaydı, her şeyde olduğu gibi peyniri de yerinden aldıklarını düşünüyorum (Erzurum'dan olabilir)... Tuzumuzu da koyup bir çırpıda bitirdik. Hatta arkadaşım hızını alamayarak bir porsiyon daha söyledi :o)


Et yemeği olarak dana bonfilenin iki farklı kesiminden oluşan bir menü seçtik. Arkadaşımın siparişi "Spagetti" olarak adlandırılan, dana bonfilenin 2 parmak eninde, uzun ve ince bir şekilde kesilmiş haliydi. Nusret Et Lokantası'nda etleri çok fazla pişirme yanlısı değiller. Yine de garson siparişinizi alırken etin nasıl pişmesini istediğinizi sormayı ihmal etmiyor. Hem ben, hem de arkadaşım orta pişmiş istediğimizden etlerimiz de çok pişmemiş şekilde geldi. Resimde görünümleri gerçekten kötü ama tadı mükemmel. Bu nedenle görünüme aldanmamanızı dilerim.


Benim siparişim ise yine dana bonfilenin ince ve daha kısa kesilmiş hali.. Menüde ismi "lokum" olarak geçiyor. Bence ismi tam yerinde olmuş, çünkü gerçekten lokum gibi yumuşacık, sulu, ağızda eriyen bir et. İnsan ne kadar yese doymaz gibi geliyor, yedikçe daha çok yedirtiyor. Bu arada farklı çeşitlerden de tadabilmek için etlerimizi yarımşar porsiyon sipariş ettik. Normal porsiyonda bundan daha fazlasını getiriyorlar.


Bence buradaki tek sorun ikimizin siparişinin aynı tahta üzerinde getirilmesi ve bizlere birer normal tabak verilmesi... Halbuki etimi tahtanın üzerinde yemeyi tercih ederim ama hem arkadaşım, hem de ben kibarlık yaparak ortadan yememeyi ve etlerimizi tabaklarımıza almayı tercih ettik. Halbuki birçok masada tahtalar kişi başı getiriliyordu, sanırım Nusret bey bizi pek kaale almadı...


Etlerimizin yanında ise kızarmış ve baharatlandırılmış patates kızartması geldi. Tertemiz bir yağda harika  bir şekilde pişirilmişti. Yediğimizde midemizi hiç rahatsız etmedi. Patatesi kızarttıktan sonra sıcak haldeyken baharatlardan serpme işlemini ben de evimde yapıyorum, çok lezzetli oluyor tavsiye ederim. Hatta patatesin tuzunun da daha çıtır olması açısından kızartma yağından çıkartılır çıkartılmaz serpilmesi doğru olur.


Bu aşamadan sonra ikici siparişlerimizi verdik. Arkadaşım bayılarak yediği kaşarlı köfteden yine yarım porsiyon söyledi. Köftenin kendisi buram buram sucuk gibi kokuyordu. Bundan da sucuk baharatı, sarımsak vs. kullandıklarını rahatlıkla söyleyebilirim. Köfte pişerken hiç kurumamıştı, çok sulu ve yumuşaktı. İçindeki kaşar miktarı ise komşu çatlatacak kadar fazlaydı. Kesitiğimiz an erimiş kaşarlar tahtanın üzerine doğru akıyordu... Köftenin kapatılış şeklinin ise poğaçaya benzediğini söyleyeyim :o)



Benim ikinci siparişim ise kuzu pirzolaydı. Ama ne pirzola... Yumuşacık, sulu sulu ve lokum gibi.. Önce kibarlık ederek çatal bıçakla yiyiyordum ki sap kısmına gelince kibarlığı unutup şöööyle elime aldığım gibi ısıra ısıra yemeğe başladım. Öyle lezzetliydi ki neredeyse kemiğini bile yiyebilirdim. Birçok yerde kuzu pirzolayı bile çok sert pişirirken, burada hem etin seçiminden hem de pişiriliş tarzından dolayı tek bir sertlik ya da sinir bile hissetmedim. Mükemmeldi... Artan kemikleri restorandan alıp sokak köpeklerine vermeyi de ihmal etmedim :o)


Bu aşamadan sonra yemekten çatlamak üzereydik ki restoranda her yemeğini biteren misafir masasına bir anda gelen baklava ve dondurma tepsileriyle şaşırdık. Bu uygulamayı daha önceki gidişlerimde yapmamışlardı ama ürün satabilmek açısından çok iyi ticari bir zihniyet olduğunu söyleyebilirim. Yine de ne arkadaşım ne de ben tatlı istemediğimizden garsonu nazikçe geri çevirdik, ancak aynı masayı paylaştığımız diğer iki misafir baklavadan rica etti. Garson ise bu andan sonrasını güzel bir şova çevirdi:




Önce bir tabağa baklavayı koydu. Ardından baklavanın içini açıp dondurma koydu ve bir bıçakla içine yaydırdı. En son ise baklavanın açık duran kısmını tekrar üste koyarak hafifçe bastırdı ki tüm tatlar birbirine karışsın diye.. Görünüm şahaneydi, yiyenlerin gözlerinin parlamasından tadının da harika olduğunu söyleyebilirim. Bu arada baklava Antep'ten geliyormuş. Dondurmanın nereden olduğunu bilemiyorum ama bana Maraş'tan gibi geldi. Eh durum böyle olunca lezzet tabi ki kaçınılmaz oluyor.




Nusret Et Lokantsı'ndaki fiyatlara gelince: Evet çok çok çok pahalı... Değiyor mu derseniz yine "Evet" derim.. İnanın bu kadar lezzete, yerli gıdaya, sunuma değer... Tabi ki Etiler gibi pahalı bir semtte olması da cabası. Bu kadar pahalı olmasına rağmen başka bir gün tekrar gideceğimi rahatlıkla söyleyebilirim.

Ağız tadınızın bol olduğu keyifli günler dilerim :o)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder