26 Ocak 2014 Pazar

BEJ KARAKÖY (Karaköy - İstanbul)



Uzun zamandır görüşemediğim arkadaşlarımla dün akşam Bej restaurantta buluşmaya karar verdik.

Mekan, Fransız iş geçidinin hemen başında bulunuyor. Şunu söylemeliyim ki gerçekten de küçük bir fransız lokantasını andırıyor. Hem içeride hem de dışarıda oturma imkanı var ki, sigara içiyorsanız dışarıda oturmak isteyeceğinizi tahmin ediyorum. Ancak hemen belirteyim, dışarıdaki masaların bulunduğu yere, küçücük ve sadece belli bir bölgeyi ısıtacak şekilde 3 adet ısıtıcı konulmuş, hani sigara içeyim derken zatürreden gitme olasılığınız var!

Biz soğukta donmayı göze alamayıp içeride oturduk. İlk gözüme çarpan pencerelere asılmış yarım perdeler ki, her zaman bu samimi görüntüyü çok sevmişimdir. Mekan çok büyük değil ama masa düzeni başarılı bir şekilde yerleştirilmiş, bu nedenle sıkışık bir ortam değil. Masaların üzerine konulan küçük lambalar ve yapma çiçekler ise çok sıcak bir hava veriyordu, gerçekten bir fransız lokantasındaymışsınız gibi hissedebiliyorsunuz.

Ne yazık ki böyle bir mekana yakışmayacak şekilde yüzü gülmeyen ve çağırmak için biraz zorlandığınız garsonlar çalışıyor. Bir defa bile gülümsediklerini görmedim. Mutsuz, sıkkın ve bıkkın bir ifadeleri var. Zorla orada bulunuyorlarmış havası içindeler... Hatta bir ara müziği biraz kısmalarını rica ettik ki cevap şöyleydi: "Değil kısmak birazdan daha da volüm açılacak!!!"

Belki bir cumartesi akşamı gittiğimiz için, bilemiyorum ancak ortamın ışıklandırması çok kötüydü. O kadar loş ki, menüyü görebilmek için telefonun ışığını yakmak zorunda kalıyorsunuz. Tabi eğer sevgilinizle gidecekseniz, bu loş ortam hoşunuza da gidebilir, ama benim gibi amacınız eski arkadaşlarla buluşup sohbet etmekse, arkadaşlarınızın yüzünü net göremediğiniz için rahatsız olabilirsiniz.

Masaya ilk başta içeceklerimizle birlikte, ikram olarak sunulan labne peynirli kıtır ekmekler geldi. Sunumu da çok güzeldi, tadı da. Labne peynirine et suyu karıştırılarak yapılmış ve et suyu inanılmaz bir tat vermiş. Labne peynirinin hafif ekşimsi tadıyla birleşince birkaç kıtır ekmeği ardı ardına yedirtiyor :o)





İçeceklerimizden ise en çok soda dikkatimi çekti. Çünkü içine nar taneleri konulmuş ve hem renk olarak çok güzel görünüyordu, hem de sodanın asidi nedeniyle içinde dans eder gibi hopluyorlardı. Hatta limon suyu katılmasını rica ettiğim sodama ekstradan greyfurt dilimi de konulmuştu. Soda sunumlarını çok beğendiğimi söylemeliyim.

Ve ana yemeklerimiz geldi... Bir arkadaşımla aynı siparişi verdik: Patlıcan beğendili kuzu incik.... Tek kelimeyle bayıldım. Patlıcan beğendiğinin kıvamını tutturmak zordur. Çok başarılı yapılmış. Kuzu inciğe gelince, doğru pişirilmiş..



Başka bir arkadaşım patlıcan risottolu dana bonfile siparişi verdi. Bonfile söz konusu olduğunda, özellikle garsonun nasıl pişirilmesi istendiğini sormasını beklerim (belki de garsonun sorası gelmedi...). Halbuki bu mekanda sorulmuyor, standart bir şekilde getiriliyor. Arkadaşım risottodan memnun değildi. "Patlıcanlı demişler ama ne tadında ne de kokusunda patlıcan yoğunluğu yoktu" dedi. Kısaca risottoyu başarılı bulmamış. Üzerindeki dana bonfileyi ise çok sevmiş, hele bonfile üzerine gezdirilen sosa bayılmış.



Bir başka arkadaşım ise patates kızartması eşliğinde sunulan ızgara antrikot söyledi. Sanırım menünün en kötü yemeklerinden biriydi! Çünkü sadece arkadaşım eti kesmeye çalışırken bile, bıçağın zorlanmasından, etin ne kadar sinirli ve sert olduğunu fark edebiliyordum. Daha sonra yemek hakkındaki fikrini sorduğumda ise "Et gerçekten yenmeyecek kadar kötüydü, çok sinirliydi, sertti, çiğnemekte zorlandım" dedi. Yanındaki patates kızartması ise özelliği olmayan bir şekilde sunulmuştu (belki biraz baharatlandırılsa daha başarılı olabilirdi).





Tatlıyla arası iyi olan biri değilim. Bu nedenle tatlı siparişi vermedim. Ama iki arkadaşım kabak tatlısı aldılar. Üzerinde nane yaprağı ile çok hoş bir sunum olmuş. Kabak tatlısını ikisi de çok beğenmiş. Tam kıvamında bulmuşlar.




Ben ise yemeğin üzerine atıştırmalık olarak peynir tabağı istedim. 4 farklı çeşit peynir vardı. Yanındaki Kıbrıs üzümü de çok güzeldi. Peynir tabağını nar ekşisiyle süslemek ise çok iyi bir fikir olmuş.

Mekanda sadece içki içmek de mümkün. Yanında patlamış mısır ve kuruyemiş ikram ediliyor.

Gelelim atmosfere!! Eğer bir restauranta gidiyorsam, amacım güzel yemek yiyip arkadaşlarımla sakin sakin sohbet etmektir. Ancak bu mekanda çalan müzikler ve müziğin volümü, sanki bir underground bara gitmişiz de barda arkadaşlarla birbirimizi duymak için avazımız çıktığı kadar bağırıyormuşuz gibiydi. Gerçekten söylüyorum karşınızdaki ile sohbet etmek için bağırmazsanız sesinizi duyurmanız mümkün değil!!! Hele de müziklerin bas seslerini ciğerlerimizi hoplatacak kadar öyle bir açmışlar ki, inanın yemeğimi yarım bırakıp kaçmak istedim!! Bir restaurantta yüksek müzik çalınmasını anlayamıyorum.

Hatta hemen yan tarafında aynı işletmeye bağlı olan Mana var. Mana'da ise fasıl tarzı çalıyor. Sanmayın ki sakin sakin!! Eh aynı işletmeye bağlı olduklarından, ses sonuna kadar açılmış!! Düşünün iki mekan yanyana, birinde çıs tak çıs tak dediğimiz pop müzik, diğerinde darbuka sesleri! Ve bu gürültü yoğunluğunda, siz yanınızdaki arkadaşınızla sohbet edip, müziğin seslerinden hoplayan yemeğinizi yemeğe çalışıyorsunuz. Gecenin sonunda mekandan çıktığımızda kulağımın dibinde silah patlamış gibi büyük bir uğultu ve sanırım biraz da geçici işitme kaybı vardı! Hatta ertesi sabah kalktığımda uğuldama devam ediyordu.

Fiyatlara gelirsek... Evet pahalı ama zaten böyle bir mekana gittiğinizde baştan bunu göze aldınız demektir. Daha önce bir yazımda daha söylemiştim: Hamam giren terlerse, biz de terledik diyebilirim :o))))))

Sevgiler :o))



1 yorum:

  1. ben de geçenlerde gittim, tamamen sizinle aynı fikirdeyim.Yazınızdan anladığım kadarıyla genel olarak siz de memnun kalmamışsınız ki ben de öyle.bence tamamen öğrencilere yönelik bangır bangır müzik dinlenecek ve hiç sohbet edilmeyecek bir mekan.bir daha kesinlikle gitmem

    YanıtlaSil