Dergi niteliğinde hazırladığım bloğumda yemek tariflerinden restaurant yorumlarına, ev yapımı güzellik ürünlerinden kocakarı yöntemlerine ve çeşitli konular içeren kişisel yazılara kadar birçok konuyu bulabilirsiniz. Tüm tarifleri evimde uygulayıp fotoğrafını çektiğimi de belirteyim :o) Kayıt olmadan yorum yapmayı arzu ederseniz, yorum bölümündeki yorumlama biçimini "anonim" olarak seçebilirsiniz. İyi eğlenceler :o)
3 Temmuz 2014 Perşembe
YENİ YEMEK YAPANLARA TAVSİYELER NİTELİĞİNDE YEMEK ANILARI
Mutfakla yeni yeni haşır neşir olup, ilk kez tek başına yemek yapmaya çalışmak insanın hevesini kıran sonuçlarla karşılaşmasına neden olabilir. Bugün okuyacağınız yazı, yeni yeni yemek yapan birine belki de tavsiye olabilecek niteliğinde keyifli birkaç anıyı içeriyor :o)
Hatta bakmayın şimdilerde yemek tarifleri yayınlayıp, blog yazdığıma; ilk yemek tecrübelerim oldukça başarısızdı :o) Yeni yeni yemek yapanlara birkaç tavsiyem de olacak:
* En zor tarifi bile yapmaktan korkmayın, girişin derim,
* Tarifleri en ince ayrıntısına kadar baştan sona okuyup, sonra satır satır uygulamaya çalışın,
* Bilen birine sormaktan çekinmeyin,
* Yemekle beraber pişmek gerekir, ilk zamanlarda tencereyi ocakta bırakıp başka işlerle uğraşmayın,
* Tuz miktarını ayarlarken tecrübe kazanana kadar az koyun, sonradan eklemesi kolaydır,
* Kaliteli çelik tencere ve teflon tava kullanın, yemeğin tadı daha güzel olur,
* Yemeğinizi yaparken mutlaka ara ara çok az tadın,
* İlk zamanlarda göz kararı denilen miktardan kaçınıp, tam ölçü veren tariflere yönelin (internet bu açıdan da çok faydalı),
* Tatma, görme ve koklama duyularınızdan sıklıkla faydalanın,
* Tarifteki ölçü miktarlarından herhangi birini "daha fazla koyarsam daha güzel olur" düşüncesiyle değiştirmeyin...
Hayatımda ilk kez domates çorbası yaptığımda tatlı kaşığı ölçüsünü yemek kaşığıyla karıştırdığımdan, çorbanın tuz miktarı bir galon su içmenizi gerektirecek kadar fazlaydı. Çorbadan bir kaşık aldığınız anda, diliniz damağınız birbirine yapışıp, tansiyonunuz fırlayabiliyordu. En azından patatesin tuz emdiğini bilseydim güzelim çorba heba olmazdı. Ancak mutfaktaki tecrübesizliğim nedeniyle patatesin sadece yemeğe yaradığını düşünüyor diğer faydalarını bilmiyordum...
Bir diğer anım kuru fasulye ile ilgili.. Belki de birçoğunuzun baklagillerle bir anısı vardır. "Geceden suya yatırmak" cümlesinin içeriği o dönemde bana bir şey ifade etmemişti. Hatta "ne yapıyoruz yani suda uyutuyor muyuz fasulyeleri" diyerek gülümsememe bile neden olmuştu. Ancak kuru fasulyeyi pişirdiğim daha doğrusu sofraya volkanik kaya sertliğinde servis yaptığımda, küçümsediğim suya yatırmak cümlesini anlamış oldum :o)
Annemin yeni evlendiği zamanlarda yaşadığı bir olay var ki hala gülerim. Tatlıyı çok seven babam için kabak tatlısı yapmak istemiş. Malum kabağın hangi türü olursa olsun içerdiği su miktarı çok fazladır, bu nedenle pişirirken su koyulmaz. Annem olayı şöyle anlatıyor: "Kabakları tencereye koydum. Üzerine şekerini de ekledim, oh bir de üstünü geçecek kadar su koydum!!! başladım pişirmeye. Haydaaaa piştikçe suyu çıkıyor, biraz daha pişiriyorum daha da su veriyor! "Kabak suyudur, vitaminlidir, aman atmayayım da şerbet olarak kullanırım başka zaman" diye düşünerek su çoğaldıkça ben kaplara, boş tencerelere suyu dolduruyorum. Suyunu aldım diye de tadının gitmemesi için yine şeker ekliyorum. Sanırsın hor hor çeşmesi, su bir türlü bitmiyor.. En sonunda benim elimde içi kabak suyu dolu bir sürü tencereler, kaplar oldu. Mutfağım da küçük fazla yerim yok. Artık dolap üstlerine, içlerine nereyi bulsam kaldırıyorum... Yaptığım kabak tatlısı samanın tadını aratır bir hale geldi. Yiyemedik bile... Tencereler ve kaplar dolusu kabak suyu ise 2 günde küflendi, mutfağı koku sardı.. Bir de saatlerce onları temizlemek ve mutfaktaki kokuyu çıkartmak için uğraştım"
Anlatacağım bir başka anı yaprak sarma ile ilgili. Yaprak sarma tarifini annemden almıştım. Aileden ayrılıp yaşamımı kurduktan sonra etlisi, zeytinyağlısı diye sık sık yaprak sarma yapmaya çalışıyordum.. Fakat hangi tarifini yaparsam yapayım yaprak sarmalarım açılıyor.. Yaprakları ayrı iç malzemesini ayrı yemek zorunda kalıyoruz.. Önceleri pişirirken üzerine açılmaması küçük bir tabak koyuyordum, sonra gittikçe tabağın boyutunu büyüttüm hatta ağırlık yapması açısından iki tabak koymaya başladım. Açılmaya devam edince bu defa küçük boy bir toprak tencereyi ağırlık yapması için üzerlerine koydum. Delireceğim ne yaparsam yapayım açılıyorlar, neredeyse gidip mermerciden bir mermer kestirip dolmaların üzerine koyacağım öyle gözüm döndü.. Üstelik sararken de açılmamaları için bir sıkı sarıyorum ki pirinçler şiştiğinde yaprağı patlatacak neredeyse. Sonunda yaprak sarmanın herhangi bir çeşidini yapmaktan vazgeçtim, aldığım yapraklarda sorun olduğunu düşünmeye başladım. Bir gün anneme ziyarete gitmişken "misafir gelecek gel şu yaprak sarmaları beraber yapalım" dedi. Geçtik mutfağa. Anne - kız bir güzel dolmaları sardık. Annem dolmaların üzerine tabak kapattı ve geçti su ısıtıcısının başına.. "Anne hayırdır su ısıtıcısıyla ne alakan var?" diye sordum. "E kızım dolmaya kaynar su koyacağım yoksa ne yaparsan yap açılır" diyiverdi!!! Tepkimi tahmin edersiniz: "Annnnnnnnnnneeeeeeeeeeeeeeeeeeeee niye söylemedin hiiiiiiiiiççççç???"
Keyifli günler dilerim :o)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder