Dergi niteliğinde hazırladığım bloğumda yemek tariflerinden restaurant yorumlarına, ev yapımı güzellik ürünlerinden kocakarı yöntemlerine ve çeşitli konular içeren kişisel yazılara kadar birçok konuyu bulabilirsiniz. Tüm tarifleri evimde uygulayıp fotoğrafını çektiğimi de belirteyim :o) Kayıt olmadan yorum yapmayı arzu ederseniz, yorum bölümündeki yorumlama biçimini "anonim" olarak seçebilirsiniz. İyi eğlenceler :o)
12 Mayıs 2014 Pazartesi
SÜTİŞ (AKARETLER - İSTANBUL)
Canım annem ve canım teyzemle birlikte geçenlerde Akaretler'deki Sütiş'e gittik. Aslında Sütiş benim yabancı olduğum bir mekan değil. Özellikle Emirgan'daki şubelerine birkaç defa gitmişliğim vardır ve yediğim yemeklerden çok da memnun kalmıştım.
Akaretler'deki şubesi biraz daha "sosyetik" tabir edebileceğimiz bir düzende yapılmış. Daha şık tabaklar, daha şık masa üstü tenteleri vs. Malum Akaretler bu aralar İstanbul'daki belli bir maddi düzeyin üzerinde bulunan kişileri sıklıkla ağırlıyor... Ancak hemen belirteyim ben Emirgan'daki doğal döşenmiş ve düzenlenmiş hallerini daha çok seviyorum. Sütiş benim kafamda yıllardır neredeyse her kesimin rahatlıkla gittiği bir mekan olarak yer etmiş. Hal böyle olunca biraz lükse kaçması benim çok hoşuma gitmedi. Ama Emirgan'daki aynı tadı bulacağımı düşünerek bu konuya çok da takılmadım (hesap gelince takılmam gerektiğini anlamış olacaktım!!!).
Havanın güneşli ve güzel olmasından faydalanarak dışarıda oturmayı tercih ettik. Sohbet öyle güzeldi ki, inanın yemeklerden çok sohbeti hatırlıyorum, ancak merak etmeyin gurmeliği elden bırakmadım :o)
Garson masamıza gelir gelmüz menüye bir çırpıda bakıp hemen kararımızı verdik. Hepimiz döner istedik ve beklenmeyen cevap geldi: "Dönerimiz kalmadı efendim".. Nasıl yani? Saat daha öğleyin 1, bugünün akşamı var, akşam yemeği var ve sizin döneriniz yok mu? Üstelik de dönerini öven bir kurum için. Mecburen menüden başka siparişler verdik.
Öncelikle içeceklerimizle birlikte sofraya ekmek sepeti geldi. Emirgan'daki şubelerindeki ekmek sepetinde daha fazla ekmek çeşidi bulunuyor. Bunun sebebini garsona sorduğumda yine "fazla çeşidimiz kalmadı" cevabını verdi. Aslında içimden "bizden önce çekirge sürüsü mü geldi?" diye sormak geldi ama kendimi tutup, annem ve teyzemle olan güzel sohbete döndüm.
Ekmek sepetinde gelen ekmekleri tek tek tanıtarak gurmelik sürecime başlayayım:
Normal ekmek. Bildiğimiz standart, sofralarımızda neredeyse her öğünde bulunan cinsten. Şekli yuvarlak ve bir kişilik. Kendi fırınlarında yaptıklarından çok tazeydi.
Kepekli ekmek ise, normal ekmek gibi gayet taze ve güzeldi. Üzerindeki hafif serpilmiş unu da çok beğendim, ekmeğin doğallığını daha da ön plana çıkartıyordu.
Ardından haşhaşlı ekmekten bir parça denedim. Aynı normal ekmek hamurundan hapılmış, ancak üzerine haşhaş serpilmişti. Yerken haşhaşları dişlerinizin arasında çıtırdatmak bence çok zevkli. Daha önce bloğumda haşhaşlı kek tarifi vermiştim. Aynı çıtırdatma özelliği o kekte de vardır :o)
Ve son olarak sepette cevizli ve incirli ekmek vardı ki, özellikle canım teyzemin favorisiydi. Hatta teyzem o kadar sevdi ki garsondan birkaç tane paket yapmasını rica ettik. Bu paketi ikram olarak sayarak, gönlümüzü kazandılar.
Bu ekmek için kesinlikle tam not veririm, tek kelimeyle harika yapmışlar.
Salata olarak ortaya karışık yeşilliklerin olduğu bir tabak rica ettik. Porsiyonları büyük olduğundan bir adet salata bize yeterli geldi. Salatanın özellikle annemin favorisi olduğunu söylemem lazım. Hani salata tabağında en son bir miktar kalır da, herkes kibarlık yaptığı için bunu yiyemez ya :o) Canım annem durdu durdu, eh yiyen yoksa ben şunu bitireyim dedi. Çok beğenmiş. Gerçekten çok taze ve lezzetliydi. Kullandıkları peynir de bir o kadar kaliteliydi ve boğaz yakmıyordu. Zeytinlerden, domatese kadar hepsini çok beğendim.
Emirgan'a her gittiğimde içtiğim tavuk etli çorbadan burada da sipariş ettim. Tavuk etleri çok kocamandı, her birini ağzıma resmen tıkıştırdım. Keşke biraz daha küçük parçalar halinde doğrasalarmış, hatta bıçakla kesmek yerine en güzeli didiklemek olurdu sanırım. Ama çorbayı beğendim, bol limon suyu ve pul biberle beni kendime getirdi.
Ve ana yemeklerimiz geldi. Cızbız köfte annemin siparişiydi. Ben de ucundan tatmayı ihmal etmedim. Ne yazık ki şunu söyleyeceğim, hayatımda yediğim en kötü köftelerden biriydi. Çok kuruydu, karabiberi çok fazla konulmuştu, ağzınızda gırç gırç diye ses yapıyordu desem yalan olmaz. Hani kauçuktan dönme bir hali vardı. Annem de hiç beğenmedi, hatta bitiremedi ve yarım bıraktı.
Ben ve teyzem karışık ızgara tabağı istemiştik. İşte 2. hayal kırıklığı bu aşamada geldi. 4 çeşit etin olduğu bir tabakta bir tanesi bile yenebilecek gibi değildi. Tek tek anlatayım:
Şişte gördüğünüz şaşlık eti sanırım soğanlarla öyle uzun beklemiş ki, soğanların acılığını alıp çürümüş. Etin çok kötü bir tadı vardı, ilk lokmadan sonra bol bol su içtim ki yutabileyim diye. Ayrıca et çok sinirliydi, onca soğana rağmen yumuşamamış, düşünün soğansız kimbilir ne sertlikteydi...
Pirzolaya gelirsek.. Pirzolanın sinirlisini bulabilenleri tebrik ediyorum. Benim bildiğim pirzola hayvanın en makbul ve yumuşak etidir (en azından bonfileden sonra). Sanırım hayatımda 2. kez böyle isim yapmış bir mekanda sinirli pirzola yedim, ilki Etiler'deki Develi Kebap'taydı. Acaba iki mekanın kasabı aynı mı? Durum böyleyse acil olarak değiştirmelerini öneririm.
Baktım ki pirzoladan da hayır yok, külbastıyı deneyeyim dedim. Öncelikle küle basılmamış, bildiğiniz normal ızgarada pişmiş. Tabi ki evlerimizde de küle basma imkanımız yok ama bunu bir restoranda yiyiyorsam kuralı ile pişmesini isterim. eğer restoranın öyle bir imkanı yoksa külbastıyı menüden kolaylıkla çıkartabilir. Etinin yumuşaklığına gelince, sürpriz beklemeyin, şaşlık ve pirzoladan aşağı kalır yanı yoktu. Ekstra olarak da kuruydu diyebilirim. Hatta aşağıdaki resme dikkatli bakarsanız orta kısmındaki sinirini gözle bile görebilirsiniz.
Son ümidim yaprak contrafile oldu. Ama ümitlerim boşa çıktı. Külbastının kuruluğu contrafilede de vardı, sertti, tatsızdı, kısaca benim için yenmeyecek derecede kötüydü. Kendi tabağımdaki etlerin her birinden köftelerini yiyemeyen canım anneme de verdim ama o da benim gibi etlerin hiçbirini sevmedi ve yiyemedi.
Karışık ızgara tabağında etten başka mantarlı ıspanak püresi de bulunuyordu. Bu garnitürle çok aram yoktur. Nedense ıspanağın bu görüntüsü beni hiç cezbetmez, daha çok bulamaç gibi gelir. Ucundan biraz tattım ama tadını da beğenmedim.
Etlerin yanında sunulan bir diğer diyecek fırınlanmış patatesdi. Patatesin üzerindeki tereyağ sunumu çok hoş olmuş. Ancak etlerden dolayı içim öyle kötü olmuştu ki bir lokma daha yemek istemedim. Patatesin kıvamının tam piştiğini söyleyebilirim.
Yemekleri yiyemedik bari kahve içelim diyerek sohbete devam ettik. Kahveler aynı Emirgan'daki gibi otantik bir sunumla geldi. Bu sunumu resim karesi olarak çok seviyorum, ancak biz hanımların kahve falı zevkine uymuyor. Çünkü bu tarz bir sunumda fincanı kapatmanız pek mümkün değil :o) Yanındaki lokum ise çifte kavrulmuştu ve çok tazeydi.
Böylece öğle yemeğimizin sonuna gelmiş olduk. Yiyemediğimiz etlere ödediğimiz para ise acınacak gibiydi. Cebiniz dolu değilse buraya gelmeyin. Zaten et yemek istiyorsanız hiç gelmeyin derim. Ancak çorba ve salata sizi kesecekse o zaman hoş bir tadınızın olabileceğini belirteyim.
Ağız tadınızın bol olduğu, güzel günleri dilerim :o)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder