Dergi niteliğinde hazırladığım bloğumda yemek tariflerinden restaurant yorumlarına, ev yapımı güzellik ürünlerinden kocakarı yöntemlerine ve çeşitli konular içeren kişisel yazılara kadar birçok konuyu bulabilirsiniz. Tüm tarifleri evimde uygulayıp fotoğrafını çektiğimi de belirteyim :o) Kayıt olmadan yorum yapmayı arzu ederseniz, yorum bölümündeki yorumlama biçimini "anonim" olarak seçebilirsiniz. İyi eğlenceler :o)
31 Mart 2014 Pazartesi
HAŞHAŞLI KEK
Malzemeler (12 kişilik):
5 adet yumurta
2 su bardağı un
1 su bardağı sıvı yağ (ben fındık yağı kullandım)
Yarım su bardağı yoğurt
Yarım su bardağı süt
2 paket kabartma tozu
1,5 su bardağı toz şeker
1 yemek kaşığı limon kabuğu rendesi
1 su bardağı haşhaş (90 gram)
Yapılışı:
Bir kapta yoğurt ve sütü karıştırın.
Miksere yumurtaları kırıp biraz çırpıp, şekeri ilave edin ve çırpmaya devam edin.
Mikser çalışır durumdayken yağı, süt ve yoğurt karışımını, kabartma tozunu katın. Tamamen karıştığında yavaş yavaş unu ekleyin. Un karıştıkça devamını da koyun.
Tüm malzemeler karıştığında mikseri durdurup limon kabuğu rendesini ve haşhaşı ekleyip silikon ya da tahta bir kaşıkla karıştırın.
Keki pişireceğiniz kaba 1 yemek kaşığı sıvı yağ koyun, temiz bir peçeteyle kabın her tarafını yağlayın. Yağlandığında pişirme kabına bu defa 1 tatlı kaşığı un döküp, kabı sallayarak her tarafının unlanmasını sağlayın. Fazla kalan unu dökebilirsiniz (Burada bahsedilen yağ ve un miktarı malzemeler listesinde yazanlar değildir, ekstra kullanılmıştır)
Yağlayıp unladığınız kek kalıbına hazırladığınız kek malzemesini gezdirerek dökün.
Önceden ısıtılmış 180 derecelik fırında kek kabarıp, kızarana kadar pişirin.
Kekin yanına mercimek köftesi yapmanızı tavsiye ederim.
Afiyet olsun :o)
GÖZ ÇEVRESİ MORLUKLARI İÇİN GÜNLÜK BAKIM
Uykusuzluk, yetersiz beslenme, kötü alışkanlıklar veya yaş ilerledikçe ortaya çıkan problemlerden biridir. Göz altlarındaki morluklar kişinin yaşından büyük, yorgun ve sağlıksız görünmesine sebep olur.
Bu sorunu gidermek için her sabah şu bakımı yapabilirsiniz:
Malzemeler (1 kişilik):
1 küçük boy taze patates
1 küçük boy salatalık (mümkünse Çengelköy salatalığı)
1 çay bardağı keçi sütü
Yapılışı:
Salatalığı ve patatesi kabuklarıyla rendeleyin. Elinizle salatalık ve patates rendelerini birbirine karıştırarak ve sıkarak sularının çıkmasını sağlayın. İki parça temiz pamuk ya da 2 parça gazlı bezi bu karışıma batırıp ıslatın (salatalık ve patates rendelerinin de pamuk ya da gazlı beze gelmesi iyi olur).
Sonrasında gözlerinizin üzerine koyarak yaklaşık 10 dakika bu şekilde bekletin.
Yeterli süre geçtiğinde bu defa temiz bir pamuğu keçi sütüne batırıp göz çevresini silerek temizleyin. Süt göz çevrenizde kuruduktan sonra ılık suyla yıkayabilirsiniz.
Güzel günler dilerim :o)
30 Mart 2014 Pazar
ACUKA
Malzemeler (4 kişilik):
2 diş sarımsak
2 dilim bayat ekmek
10 adet bütün cevizin içi
1 yemek kaşığı acı biber salçası (Ben Urfa biber salçasını tercih ediyorum)
2 yemek kaşığı dolusu domates salçası
1 çay bardağı dolusu sıvı yağ (tercihen zeytinyağı)
1/4 çay bardağı limon suyu
Bir tutam tuz
Çay kaşığının ucuyla karabiber
Bir tutam kekik
Bir tutam nane
Yarım çay kaşığı kimyon
Yarım çay kaşığı sumak
1 çay kaşığı dolusu pul biber
Bir fiske dolmalık baharat
Yapılışı:
Ekmek dilimlerini mutfak robotunda un haline gelene kadar çekin.
Cevizleri de mutfak robotundan geçirin, ancak cevizlerin un haline gelmemesi gerekiyor. Dişe gelen bir ufaklıkta olmaları yeterli.
Sarımsakları bir tutam tuz ile tamamen suyu çıkana kadar ezin.
Bu aşamadan sonra tüm malzemeleri, çektiğiniz cevizler ve ekmeklerle birlikte karıştırın.
Salça tercihi tamamen zevkinize göre değişir. Arzu ederseniz tamamını biber salçasından ya da acı sevmiyorsanız domates salçasından da yapabilirsiniz.
Aslında acuka çemen baharatı ile yapılır. Çemen baharatı da çeşitli baharatların karıştırılmasından oluşur. Arzu ederseniz malzemeler listesindeki baharatlardan koymayıp 5 çay kaşığı dolusu çemen baharatı da kullanabilirsiniz.
Evde hazırlanan soslu kahvaltılık gıdalarını seviyorsanız zeytin kavurması yapmanızı da tavsiye ederim.
Afiyet olsun :o)
ÇAYLA GÖZ BANYOSU
Birçoğumuzun bağımlısı olduğu çay, göz sağlığımız için de çok faydalı. Çocukluğumdan beri ne zaman gözlerimde kızarıklık gibi bir sorun olsa annemin ilk sarıldığı tedavi şeklidir. Çünkü doktorların bile evde yapmayı tavsiye ettiği ender kocakarı yöntemlerinden biridir.
Çay banyosunu şu gibi durumlarda kullanabilirsiniz:
Yorgunluk ve uykusuzluğa bağlı göz şişmelerinde,
Gözlerin mikrop kaparak kızarmasında,
Bilgisayar veya televizyona fazla bakınca oluşan kızarıklıklarda,
Gözde arpacık çıktığında,
Gözler çapaklandığında ve çapaklanmadan dolayı yapıştığında,
Gözlerde kaşınma olduğunda,
Kirpik dibi iltihaplarında,
Göze toz kaçtığında,
Alerjik göz rahatsızlıklarında...
Aynı zamanda göze çay banyosu yapmak, güzelliğiniz için de idealdir:
Göz altı morluklarını hafifletir,
Gözün beyaz tabakasının bembeyaz ışıldamasını sağlar,
Gözün renkli kısmını ve göz bebeğini parlatır,
Gözün çevresindeki deriyi besleyerek kırışıklıkları azaltır,
Kirpikleri uzatır ve gürleştirir...
Çayın 2 türlü kullanımı mümkündür.
Öncelikle çayı demlikte demleyin, sonrasında bir kaseye koyarak oda sıcaklığında soğumasını bekleyin.
1. Yöntem
Oda sıcaklığında soğumuş çaya pamuk batırıp suyunu fazla süzmeden gözlerinizin üzerine koyun. 3 dakika bekleyip işlemi yeni bir pamukla tekrar edin.
Bu yöntemi sallama çay dediğimiz poşet çaylarla da yapabilirsiniz. Bu durumda poşet çayı kaynar suyun içine batırdıktan sonra demini iyice bırakmasını, ardından da soğumasını bekleyin. Soğuduktan sonra gözünüzün üzerine çay poşetini koyabilirsiniz.
Arka arkaya 3 defa bu yöntemi uygulamanız yeterli olacaktır.
2. Yöntem
Bizim evde en çok kullanılan yöntemdir. Bu şekilde çayın göze girmesi sağlanır ve gözün içerisindeki tüm kızarıklıklar giderilir.
Bu defa çayı kasenin içine ağzına kadar doldurun. Gözünüzün birini bu çaya batırıp 10 defa çayın içinde kapatıp açın. Sonrasında diğer göze aynı işlemi uygulayın.
Her iki gözünüze de 3'er defa bunu yapmanız yeterli.
Sağlıklı günler dilerim :o)
DERDE DEVA KETEN TOHUMUNUN FAYDALARI
Keten tohumunun öyle çok faydası var ki, uzun bir liste yapılabilir. Öncelikle faydalarını sıralayıp, sonra da nasıl tüketebileceğiniz konusunda bilgi vermek istedim.
Faydaları:* Kabızlık sorununu çözer,
* Bağışıklık sistemini güçlendirerek vücudun direncini arttırır,
* Kalp ve damar hastalıklarından korur,
* Yüksek tansiyonu olanlar için çok faydalıdır, çünkü tansiyonu düşürür,
* Sinir sistemini güçlendirir,
* Kan şekerini dengeler, bu nedenle şeker hastaları da kullanabilir,
* Yaşlanmayla birlikte gelen unutkanlığa çözüm getirir ve dikkat toplamayı sağlar,
* Egzama ve sedef hastalıklarında faydalıdır,
* Solunum yolu hastalıklarının iyileştirilmesinde yardımcı olur,
* Öksürüğü giderir,
* Konsantrasyon bozukluğuna karşı iyi gelir,
* Mide ve bağırsak problemlerinin giderilmesinde yardımcı olur,
* Kemikleri güçlendirir, özellikle menapoz dönemindeki en faydalı besinlerden biridir,
* Sinir sistemini güçlendirmesi nedeniyle de menapoz döneminde rahatlama sağlar,
* Kötü kolestrol denilen LDL kolestrol ve trigliserit seviyelerini düşürür,
* Romatizmal hastalıkları önler,
* Hafızayı güçlendirir,
* Konsantrasyon sorunları olanların konsantrasyonlarını toplamalarında çok yararlı olur,
* Ruhsal sinir bozukluklarına karşı iyi gelir,
* Kaynatılıp suyuyla gargara yapıldığında ağız içindeki yaraların iyileşmesinde yardımcı olur,
* Hormonlara bağlı kanser türlerinin oluşumunu engeller,
* Tümör hücrelerinin büyümesini önler.
Listede de gördüğünüz gibi faydaları oldukça fazla. Keten tohumunun nasıl tüketileceğine gelirsek:
4 farklı yöntemde kullanılabilir:
1- Toz halinde: Bunun için bir tatlı kaşığı keten tohumunu havanda iyice dövün. Tamamen un haline geldiğinde tamamını yutup üzerine de bir bardak su için. Keten tohumu sert olduğundan, ezmek biraz zahmetlidir. Ama bir müddet uğraştıktan sonra ezildiğini göreceksiniz. Günlük olarak 1 tatlı kaşığı keten tohumu tüketilmesi yeterlidir.
2- Kaynatarak: 1 tatlı kaşığı keten tohumunu yine havanda dövdükten sonra, bir bardak kaynar suyun içinde bekletin ve için. Yine günlük bir tatlı kaşığı yeterli olacaktır. Bu yöntemle ağız içi yaralarını geçirmek için gargara da yapılabilir.
3- Tohum halinde: 1 tatlı kaşığı keten tohumunu olduğu gibi ağzınıza atıp, uzun bir süre iyice ezilene kadar çiğneyerek yiyebilirsiniz. Keten tohumunu yutmadan önce iyice ezmek önemlidir. Yoksa midenizde parçalanmayacak ve hiçbir faydasını görmeden bağırsaktan dışarı atılacaktır.
4- Kavurarak: Benim en sevdiğim yöntemdir. Yine 1 tatlı kaşığı keten tohumunu yağsız teflon tavaya koyup, koyu kahverengi bir renk alana kadar kavurun. Kavurma işlemi esnasında bazı keten tohumları mısır gibi patlar :o) O nedenle yüzünüzü çok fazla tavaya yaklaştırmayın :o) Kavrulmuş keten tohumlarının çok kolay çiğnendiğini göreceksiniz.
Keten tohumunu toz ya da kavrulmuş haliyle salatalarda da kullanabilirsiniz. Hatta yaptğınız keklerin, poğaçaların içlerine de çok yakışacaktır.
Sağlıklı günler dilerim :o)
ZEYTİNYAĞLI PIRASA
Malzemeler (4 kişilik):
Yarım kilo pırasa
1 adet havuç
Yarım çay bardağı zeytinyağı
1 yemek kaşığı dolu dolu pirinç
1,5 su bardağı kaynar su
2 adet kesme şeker
Bir tutam tuz
Yarım limonun suyu
Yapılışı:
Pırasaları bir parmak kalınlığında dilim dilim doğrayın. Ben çaprazlamasına doğramayı tercih ediyorum ama sizin tercihinize kalmış. Pırasaları kestikten sonra bir müddet suda bekletmenizi tavsiye ederim, aralarında kalmış toprak varsa hepsi temizlenir.
Havucun üst kabuğunu soyup yarım santimlik dilimler halinde kesin.
Yayvan bir tencereye (imam bayıldı tenceresi olabilir) zeytinyağını koyun. Zeytinyağı kızdığında havuçları ekleyip karıştırarak biraz kavurun.
Havuçlar çok az renk değiştirdiğinde pırasaları ekleyin, kısık ateşte tencerenin kapağı kapalı olarak pırasalar biraz yumuşayana kadar pişirin. Pişme esnasında pırasalar su bırakacaktır.
Suyunu çekmeye başladığında kaynar suyu, pirinci, şekeri, tuzu ve limon suyunu ekleyin. Yine kısık ateşte suyun neredeyse tamamını çekene kadar pişirmeye devam edin. Tabi ki kapağı kapalı olmalı.
Önemli bir noktayı belirteyim. Pırasaları tencereye koyduktan sonra çok fazla karıştırmayın, yoksa pırasalar zedelenebilir.
Su düzeyi pırasaların altında kaldığında ocağı kapatıp tencerenin kapağını açmadan ılınmasını bekleyin. Ilındığında servis tabağına alabilirsiniz.
Zeytinyağlı pırasayı, aynı zeytinyağlı portakallı kerevizde olduğu gibi portakal suyuyla da yapmak mümkün. Bu durumda şeker, limon suyu ve su ilavesi yapmayın. Sadece 2 bardak portakal suyu ve tuz eklemeniz yeterli olacaktır.
Afiyet olsun :o)
28 Mart 2014 Cuma
KIYMALI KOL BÖREĞİ
Malzemeler (16 kişilik):
Hamur malzemeleri:
4 su bardağı un
1 çay bardağı sıvı yağ
1 çay bardağı yoğurt
1 yemek kaşığı sirke
1 yumurta
Bir tutam tuz
İç malzemesi:
500 gram kıyma
1 adet kuru soğan
1 adet küçük boy patates
1/3 demet maydanoz
1/3 demet dereotu
Bir tutam tuz
Bir fiske karabiber
Bir fiske kimyon
1 çay bardağı sıvı yağ
Hamurlara sürmek için:
Yarım çay bardağı sıvı yağ ve yarım çay bardağı su karışımı
1 yumurta sarısı
Yapılışı:
Bir kapta hamur malzemelerinin tamamını karıştırıp yumuşak bir hamur elde edin (biliyorum çok klasik bir söz ama kulak memesi kıvamında demek durumundayım). Kullandığınız bardağın büyüklüğüne göre un ölçüsü biraz değişiklik gösterebilir.
Hazırladığınız hamuru hava almayacak şekilde kapatıp oda sıcaklığında dinlenmeye bırakın.
Maydanoz ve dereotlarının yapraklarını saplarından ayırıp, ince ince kıyın.
Patatesi iyice yıkayıp kabuğunu soyun ve kararmaması için tuzlu suda bekletin.
Soğanın kabuğunu soyup yemeklik doğrayın. Bir çay bardağı sıvı yağ döküp önce kıymayı kavurun. Kıymanın kavrulmasına yakın soğanı ekleyip, soğanlar yumuşayana kadar pişirmeye devam edin.
Soğanlar da yumuşadığında ateşi söndürüp patatesi rendeleyerek içine katın. Hemen ardından kıyılmış maydanoz, dereotu, tuz, karabiber ve kimyon da ekleyip karıştırın.
Hamuru göz kararı 7 eşit parçaya bölün.
Her parçayı elinizden geldiğince yuvarlak bir şekilde açıp, hamuru arada çekiştirerek de inceltin. Hamurun ne incelikte açılabildiği sizin maharetinize kalmış. Benimkiler neredeyse bir yufka inceliğindeydi.
Açtığınız hamurun üzerine bir fırça yardımıyla sıvı yağ ve su karışımını sürün.
Hamurun her tarafına sürdüğünüzde bir kenarına iç malzemeden yaydırarak koyun ve rolu şeklinde sarın. İç malzeme için bir hatırlatma yapmak istiyorum. 7 tane hamur açacağınız için, iç malzemenin eşit dağılması açısından, onu da göz kararı 7 parçaya bölün.
Rulo şeklinde sardığınız hamurları yağlı kağıt serdiğiniz bir tepsiye salyangoz şeklinde sararak koyun. Her yeni hamuru sardığınızda salyangozun çevresinden eklemeye devam edin. Tepsiye yerleştirirken uç uca gelen kenarları bastırarak yapıştırın.
Tüm hamurları sardığınızda bir yumurta sarısını çırpıp elinizle ya da fırça yardımıyla hamurun üzerine sürün. Arzu ederseniz bu aşamada benim yaptığım gibi çörek otu da serpiştirebilirsiniz.
Önceden ısıtılmış 180 derecelik fırında börek kızarana kadar pişirin.
Piştiğinde dilimleyerek servis yapabilirsiniz.
Arzu ederseniz yanına vişneli sorbe muhallebi gibi hafif bir tatlı da sunabilirsiniz.
Afiyet olsun :o)
AŞŞK KAHVE (Kuruçeşme - İstanbul)
Yıllardır göremediğim bir arkadaşımla birbirimizi facebook üzerinden bulduktan sonra hemen buluşmaya karar verdik. Nereye gidelim diye düşünürken "Kuruçeşme'deki Aşşk Kahve'ye gidip kahvaltı yapalım" diye teklif ettim.
Canım arkadaşım, eski öğrencim olan oğluyla birlikte geldi. O günün benim için ne kadar keyifli olduğunu ifade edebilmem mümkün değil. Her dakikası çok değerliydi ve bol bol özlem giderdik.
Aşşk Kahve'yi genel olarak çok beğenirim. Özellikle denizin tam yanındaki konumu ve harika manzarası beni çok büyüler. Dekorasyonu da bence çok sıcak ve samimi. Öyle tahta iskemleler üzerinde rahatsız olarak oturmuyorsunuz. Ağaçların altında ve yeşilliklerin arasında, gayet güzel yastıklarla döşenmiş ve modern dizayn edilmiş, kısmen sedir diyebileceğim oturma düzeni var.
Masaların yerleşimi de gayet iyi. Genelde birçoğumuzun rahatsız olduğu müzik sesine gelince, içiniz rahat etsin. Aşşk Kahve'de tek duyacağınız denizin dalgasının sesi, çünkü herhangi bir müzik sesi yok. Zaten dalgaların sesiyle huzur içinde rahat rahat oturup arkadaşınızla sohbet edebiliyorsunuz.
Mekanda içeride ya da dışarıda oturmak mümkün. Biz dışarıda oturmayı tercih ettik. Deniz kenarı olması ve havaların henüz çok ısınmaması nedeniyle ısıtıcıların bize yeterli geleceğini düşünmüştüm. Aslında ısıtıcılar yeterli olabiliyor. Garsonlardan birine ısıtıcıyı açmasını rica ettik, o açtıktan 10 dakika sonra bir başka garson gelip kapattı. Bir süre sonra tekrar rica ettik ve yine aynı şey oldu bir başka garson gelip kapattı. Bilmiyorum mekanın yönetiminde böyle bir yöntem mi var ama garsonların bu sistemini anlayamadım. Bu nedenle ısıtıcı kullanımı ve misafirlerin üşümemelerini sağlamaları konusunda kendilerine notum düşük.
Aşşk Kahve'de öğle ve akşam yemeği de yemek mümkün. Ama buluştuğumuz saat dolayısıyla daha hafif, hatta kahvaltılık gıdalara yöneldik.
Masaya önceden mekanın ikramı olan herhangi bir gıda gelmiyor, ki bence gelmeliydi. En azından baharatlarla tatlandırılmış zeytinyağı sunmalarını isterdim. Bu tür küçük ikramların, misafirleri mutlu edeceğini düşünüyorum. Ama dediğim gibi bu konuda biraz hayal kırıklığına uğradım.
Neler yediğimizi ise resimleriyle açıklayayım:
Masaya önce ekmek geldi. Çok fazla çeşit yoktu. Kepekli ve normal ekmek yanında simit. Halbuki bu mekanın yakınında yer alan Kale Cafe & Pastane'de kahvaltı yaptığımda, gelen ekmek çeşitlerini saya saya bitirememiştim. Buranın ekmek sunumlarının yetersiz olduğunu söyleyebilirim. En azından zeytinli ve cevizli ekmek de sunabilirlerdi.
Arkadaşımın oğlu ve ben çay içerken, arkadaşım caffe latte içmeyi tercih etti. O kadar beğenmiş ki ben resmini çekemeden üzerinden bir yudum içmişti bile :o)
Tüm yiyeceklerimiz aynı anda geldi, ki restaurantların bu yöntemini çok beğeniyorum. Çünkü hepimiz aynı anda yemeklerimizin keyfini çıkartabiliyoruz. Bu konuda kendilerini tebrik ederim. İlk olarak benim yediğim İzmir Salata ile anlatmaya başlayayım. Salata diyip geçmeyin, Aşşk Kahve'de sunulan bu salata bir öğün için gerçekten çok doyurucu. İçinde kurutulmuş domates, taze domates, zeytin (biraz fazla kurumuştu, sanırım açıkta bekletmişler... Ve etli kısmı çok azdı.. anlayacağınız zeytini beğendiğimi söyleyemeyeceğim), haşlanmış mısır, havuç rendesi, pancar yaprakları, çeşitli yeşillikler (kullandıkları yeşilliklere "maskülen yeşillikler" diye isim vermişler. Niye feminen değil diye sorduğumda garson sadece güldü cevap veremedi :o)), ceviz ve tulum peyniri vardı. Limon suyu, zeytinyağı, nar ekşisi gibi sosları ayrıca getirdiklerinden salatayı zevkime göre soslayabildim. Tulum peynirini çok beğendim, tam benim sevdiğim gibi yağlı ve yediğinizde gırtlağınızda yanma hissi oluşturmayanlardandı. Yanında sunulan incecik 2 dilim kıtır ekmek de çok hoşuma gitti.
Canım arkadaşım keçi peynirli tart yedi. Masaya ilk konulduğunda porsiyonun büyüklüğü bizi çok şaşırttı. Sonra dikkatli baktığımızda anladık ki ince bir tartın üzerine tepeleme konulmuş küp küp domates ve keçi peyniri yoğunluğuymuş :o) Yeşillik süslemeleri maydanozla yapılmış. Ben sunumunu çok beğendim, kesinlikle albenisi çok yüksek :o) Arkadaşım tadını da çok beğendiğini söyledi. Tartın da kıvamına bayılmış.
Arkadaşımın oğlu ise, benedict usulü yumurta yedi. Sunumu bence harikaydı. Suya kırılarak haşlanmış yumurtanın üzerine gezdirilen sos çok lezzetliymiş. Yanındaki kızarmış patates dilimleri ve yeşillikler ise çok hoş görünüyordu. Arkadaşımın oğlu yediği yemeğe tek kelimeyle bayılmış. Sanırım bir daha bu mekana kahvaltı yapmaya gidersem, sipariş vereceğim yemek bu olacaktır.
Yemeklerimiz bittikten sonra Türk kahvesi içmeyi tercih ettim. Kahvenin sunumu da çok güzeldi. Yanında lokum ikram edilmesi ise ayrı bir güzellikti. Kahveyi neredeyse her mekanda olduğu gibi makinede pişirmişler. Bunu her defasında söylüyorum. Makinede pişirilmiş kahvelerin tadını sevemiyorum, kahve içinde erimemiş oluyor ve içerken gırtlağınıza yapışarak öksürmenize neden oluyor. Bu nedenle cezveyle pişiren mekanları ayakta alkışlıyorum (örneğin: Samatya'daki Kuleli Meyhanesi)
Fiyatlar ise, boğazın kenarında harika bir manzaraya sahip olan ve Kuruçeşme gibi İstanbul'un lüks semtlerinden birinde yer alan bir mekan olarak düşünüldüğünde anlayışla karşılanabilecek düzeydeydi.
Bu yemekleri evde yapsanız maliyetinin epey düşeceğini söyleyebilirim. Ama bu manzarada yiyebilmek ve hizmet görebilmek de bence ayrı bir keyif.
Güzel günler dilerim :o)
YAYLA ÇORBASI
Malzemeler (3 kişilik):
1/3 çay bardağı pirinç
1,5 su bardağı yoğurt (ev yoğurdunu tercih ediyorum. Bakınız: Yoğurt nasıl yapılır?)
1 yumurta
1 yemek kaşığı un
3 su bardağı kaynar su (tercihen tavuk ya da et suyu) (Bakınız: Tavuk suyu nasıl yapılır?)
1 yemek kaşığı sıvı yağ + 1/3 çay bardağı sıvı yağ
Bir tutam tuz
Bir tatlı kaşığı dolu dolu kuru nane
Bir tutam pul biber
Yapılışı:
Pirinçlere 3 bardağı kaynar su ve 1 yemek kaşığı sıvı yağ ekleyip, kısık ateşte pirinçler yumuşayana kadar pişirin.
Yumurtanın beyazını ve sarısını ayırın.
Bir kapta yumurta sarısını, yoğurdu ve unu topak kalmayıncaya kadar çırpın.
Pirinçler piştiğinde kaynama suyundan önce azar azar yoğurtlu karışıma ekleyip, karıştırarak ılınmasını sağlayın. Sonrasında yoğurtlu karışımı yavaş yavaş pirinçlere ilave edin. Eklerken çorbayı karıştırmayı da ihmal etmeyin.
Yoğurdu da ekledikten sonra tencerenin altını harlı yakıp bir taşım fokurdamasını bekleyin.
Çorba piştiğinde altını kapatıp tuzu ve naneyi ekleyip karıştırın.
Bir cezvede 1/3 çay bardağı sıvı yağı kızdırın (arzu ederseniz bu aşamada sıvı yağ yerine 1 yemek kaşığı dolusu tereyağ da kullanabilirsiniz). Yağ kızdığında altını söndürüp bir tutam pul biber atın.
Çorbadan servis tabaklarına koyup her tabağın üzerine pul biberli yağ gezdirin.
Özellikle hasta olduğumda çok severek tükettiğim bir çorbadır. Ancak grip, nezle gibi rahatsızlıkları iyileştirme özelliği olan tavuk suyuna çorbadan da vazgeçmem :o)
Afiyet olsun :o)
EV YAPIMI HÜCRE YENİLEYİCİ VE GENÇLEŞTİRİCİ GECE BAKIM KREMİ
Dünkü yazımda gündüz bakım kreminin tarifini vermiştim. Bugün ise, geceleri yatmadan önce sürebileceğiniz yine çok etkili bir gece kremi tarifi veriyorum.
Gece kremini sürmeden önce varsa makyajınızı çıkartmayı ve cildinizi temizlemeyi unutmayın. Makyaj yapmamış bile olsanız gün içinde cildinizde kirlenme olur. Bu nedenle her gün temizlemek çok önemlidir (Bakınız: cilt nasıl temizlenir?)
Hücre yenileyici ve gençleştirici gece bakım kreminin tarifi şöyle:
1 tüp Madécassol merhem (eczanelerde kolaylıkla bulabilirsiniz)
1 tüp Bephantol krem (bu da eczanelerde çok kolay bulunur)
12 adet E vitamini kapsülü (ya da 2 adet E vitamini ampulü -iğne yapımında kullanılanlardan-) (Markası fark etmez, eczanede bulabildiğiniz bir marka olabilir)
4 damla jojoba yağı
4 damla kayısı çekirdeği yağı
4 damla nar yağı
Yapılışı:
Tüm malzemeyi bir kapta karıştırmanız yeterli.
Hem Bephantol krem, hem de Madécassol merhemin tüplerinin tamamını boşaltmanız lazım.
E vitamini kapsüllerinin ya da ampullerinin içindeki sıvıyı kullanmanız gerekiyor. Bu nedenle ampulu kırarak, kapsülleri de delerek içindeki sıvıyı alabilirsiniz.
Malzemeleri karıştırırken tahta bir çubuk ya da plastik bir kaşığın sapını kullanabilirsiniz.
Evde yapılan gündüz ve gece kreminin kokusunun güzelliğine de inanamayacaksınız :o)
Ev yapımı, hücre yenileyici ve gençleştirici gündüz bakım kremi için lütfen tıklayınız: GÜNDÜZ BAKIM KREMİ
Güzel günler dilerim :o)
27 Mart 2014 Perşembe
FIRINDA BAHARATLI DİLİM PATATES
Malzemeler (2 kişilik):
2 adet patates
Yarım çay bardağı sıvı yağ (ben fındık yağı kullandım)
Bir tutam tuz (patates çok tuz çekeceğinden normal ölçünüzün biraz üzerinde kullanmanızı tavsiye ederim)
Bir tutam karabiber
Bir tutam pul biber (isteğe bağlı)
Bir tutam biberiye (isteğe bağlı)
Bir tutam kekik (isteğe bağlı)
Bir tutam sumak (isteğe bağlı)
Bir tutam kimyon (isteğe bağlı)
Bir tutam nane (isteğe bağlı)
Yapılışı:
Patateslerin kabuklarını soyup yarım santimden biraz daha ince olacak şekilde dilimleyin.
Bir kabın içerisinde dilimlenmiş patateslerle tüm malzemeleri güzelce karıştırın (hangi baharatları kullanacağınız tamamen zevkinize göre değişir. Bu nedenle benim kullandıklarımı yazıp yanlarına isteğe bağlı diye belirtme ihtiyacı duydum)
Soslanmış patatesleri yağlı kağıt serdiğiniz fırın tepsisine ya da benimki gibi fırının ızgara teline dizin.
Önceden ısıtılmış 160 derecelik fırında patatesler kızarana ve biberiye kullandıysanız, biberiyeler hafif kararana kadar pişirin (yoksa biberiyelerin yenmesi zor olur).
Patatesler kızardığında fırından çıkartıp servis yapabilirsiniz.
Özellikle fırında kuzu incik ya da tavuk kokoreç gibi et yemeklerinin yanına çok yakışacaktır.
Afiyet olsun :o)
EV YAPIMI, HÜCRE YENİLEYİCİ VE GENÇLEŞTİRİCİ GÜNDÜZ BAKIM KREMİ
Bu yazımda size gündüzleri kullanabileceğiniz ve evde yapabileceğiniz bir bakım kreminin tarifini vermek istiyorum. Üstelik de piyasada satılan pahalı kremlerin aksine çok uygun bir bütçeyle tüm malzemeleri satın alabilirsiniz.
1 tüp Bephantol krem (eczanelerde kolaylıkla bulabilirsiniz)
1 tüp Madécassol merhem (Bu merhem de eczanelerde kolaylıkla bulunuyor)
12 adet E vitamini kapsülü (ya da 2 adet E vitamini ampulü -iğne yapımında kullanılanlardan-) (Markası fark etmez, eczanede bulabildiğiniz bir marka olabilir)
Yapılışı:
Tüm malzemeyi bir kapta karıştırmanız yeterli.
Hem Bephantol krem, hem de Madécassol merhemin tüplerinin tamamını boşaltmanız lazım.
E vitamini kapsüllerinin ya da ampullerinin içindeki sıvıyı kullanmanız gerekiyor. Bu nedenle ampulu kırarak, kapsülleri de delerek içindeki sıvıyı alabilirsiniz.
Malzemeleri karıştırırken tahta bir çubuk ya da plastik bir kaşığın sapını kullanabilirsiniz. Kremin kokusunun da çok güzel olduğunu fark edeceksiniz.
Kremi sürmeden önce mutlaka cildinizi temizlemeniz gerekir. Yine evdeki ürünlerle cildinizi nasıl temizleyeceğinizi öğrenmek isterseniz lütfen tıklayın: Cilt nasıl temizlenir?
Ev yapımı, hücre yenileyici ve gençleştirici gece bakım kremi için lütfen tıklayınız: GECE BAKIM KREMİ
Ayrıca kurumuş - yıpranmış el, ayak ve dirseklere ev yapımı bakım kremi tarifini de incelemenizi tavsiye ederim.
Güzel günler dilerim :o)
Not: Geçenlerde çok sevdiğim bir eczacı arkadaşımla konuşurken bu kremden bahsetmiştim. Büyük firmaların kremlerini yaparken ölçülere, kullandıkları malzemelere çok dikkat ettiklerini bu nedenle özellikle bazı firmaların kremlerine güvenerek alabileceğimi söyledi.
Hatta bu kremi yapmak yerine o kremlerden alınmasının daha uygun olabileceğini de ekledi. Biliyorsunuz ki tüm yazılarımda, tariflerimde size samimiyetimle doğruları yazmak istiyorum. Bu nedenle bu bilgiyi de bir dip not olarak ekleme gereği duydum.
Sanırım birçoğumuzun bu kremleri alamamasının en büyük nedeni çok pahalı olmaları. Eğer bütçenize uygun bir bakım kremi yapmak istiyorsanız bu tarifi evinizde uygulayabilirsiniz.
26 Mart 2014 Çarşamba
KAĞITTA ÇİPURA BALIĞI
Malzemeler (1 kişilik):
1 adet çipura balığı
1 adet sivri biber (tercihe göre acı da olabilir)
3 sap taze soğan
1 adet domates
5 sap maydanoz
Bir tutam tuz
2 yemek kaşığı sıvı yağ (tercihen zeytinyağı)
2 ince dilim limon
Yapılışı:
Bir fırın kabının içine yağlı kağıdı kenarlardan taşarak yayın.
Çipura balığını yaydığınız kağıdın ortasına koyup sıvı yağ ve tuzu üzerine gezdirin. Yağın ve tuzun eşit dağılması için elinizle balığın her tarafına yaydırın. Balığın iç kısmına da sürmeyi unutmayın.
Taze soğanları ortadan enlemesine ikiye bölün. Soğanın beyaz kısmını da uzunlamasına ikiye bölün (eğer soğanınız çok inceyse bunu yapmanıza gerek yok).
Domatesin kabuğunu soyup dilim dilim doğrayın.
Maydanozları iyice yıkadıktan sonra enlemesine ikiye bölün.
Biberi de uzunlamasına ikiye kesip iç çekirdeklerini çıkartın.
Balığın içine bir limon dilimini, maydanozları, bir sap taze soğanı ve bir dilim domatesi yerleştirin.
Balığın çevresine ve üzerine de elinizde kalan diğer malzemeleri gelişi güzel dizin.
Başka bir yağlı kağıtla balığın üzerini kapatıp, yağlı kağıtların kenarlarını kıvırarak hava almasını engelleyin.
160 derecelik fırında yaklaşık yarım saat pişirin (fırını önceden ısıtmıyorum. Balığı koyduğum anda çalıştırıyorum).
Yeterli süre geçtiğinde balığı fırından çıkartıp elinizi yakmadan üzerindeki yağlı kağıdı alın.
Arzu ederseniz bu şekilde ya da bir tabağa alarak da sunabilirsiniz. Eğer bir tabağa alacaksanız balığın pişmesi esnasında oluşan suyu mutlaka tabağın üzerine gezdirerek dökün.
Balığın yanına piyazı ya da soğan salatasını çok yakıştırırım. Ama arzu ederseniz fırında biberiyeli patates gibi doyurucu bir garnitürle de sunabilirsiniz.
Afiyet olsun :o)
BALIK NASIL SAKLANIR?
Yapacağınız yemeğin güzel ve sağlıklı olabilmesi için, balığın alınmasının ve saklanmasının çok iyi bilinmesi gerekir. Çünkü balık, kırmızı etlerde olduğu gibi uzun süre dinlendirilmeye ve marine etmek denilen terbiyeye dayanmaz.
Balığın mutlaka taze alınıp tüketilmesi ya da saklanması gerekir (Bakınız: Balığın taze olduğu nasıl anlaşılır?)
Balık alınırken ne kadar dikkatliyseniz, saklarken de aynı özeni göstermelisiniz. Balıklar ortalama olarak oda sıcaklığında (oda sıcaklığı 20 dereceden fazla olmamalı) 20 saat tazeliklerini korurlar. Tabi ki bu durum özellikle kış ayları için geçerlidir. Eğer yazın oda sıcaklığında bekletecekseniz bulunduğunuz ortamda klima olmalıdır.
Eğer bekletme süreniz 20 saati geçecekse temizlenerek buzdolabına konulmalıdır. Buzdolabının normal katında (buzluk kısmı değil) 3 gün dayanabilir.
Buzlukta ise buzdolabının cinsine göre değişiklik gösterir. Eski tip bir buzluğunuz varsa ve sadece 0 dereceye kadar soğutuyorsa en fazla 14 gün dayanır.
Günümüz teknolojisine sahip buzdolaplarının buzluk kısımları ise -18 dereceye kadar soğutabildiğinden (buzdolabında deep-freeze denilen bölüm) balığın cinsine göre dayanma süresi uzar:
Hamsi, sardalya, istavrit gibi küçük balıklar deep freeze'de 3 ay,
Çipura, lüfer, palamut gibi iri balıklar ortalama 5-6 ay,
Bir kilodan daha büyük balıklar ise 6-8 ay dayanır.
Eğer kullanılan deep freeze yani buzluk -25 derece olabiliyorsa o zaman belirtilen sürelerin %50 üzerine çıkılabilir.
Başlangıçta balıkların dondurulmadan önce temizlenmesi gerektiğinden bahsetmiştim. Ancak bu kural büyük balıklar için geçerlidir. Hamsi, sardalya gibi küçük balıkların temizlenmeden saklanması uygun olur.
Bütün et çeşitlerinde olduğu gibi balıkta da aynı kural vardır. Buzluktan alınıp çözdürülen herhangi bir balık kesinlikle tekrar dondurulmamalıdır. Çünkü bu durum balığın bakteri üretmesine sebep olur ki bu bakteri de sağlığınızı tehlikeye atar.
Bu nedenle balık donduracağınız zaman tüketilme miktarına bağlı olarak parçalara bölerek dondurabilirsiniz. Böylelikle sadece yiyebileceğiniz kadarını çözdürmüş olursunuz.
Benim tavsiyem dondurduğunuz balıkların poşetine satın alınma tarihini belirten ufak bir kağıt yazıp yapıştırmanız.
Dondurulmuş balığı çözdürürken et çözdürme yöntemini uygulamanız gerekir. (Bakınız: Et nasıl çözdürülür?)
Küçük bir not ekleyeyim. Balıkları dondurmadan önce bir tutam tuzla tuzlarsanız, balık etinin diriliğini muhafaza etmesini sağlamış olursunuz.
Afiyet olsun :o)
25 Mart 2014 Salı
ŞAKŞUKA
Malzemeler (6 kişilik):
2 adet patlıcan
1 adet orta boy patates
3 adet sivri biber (isteğe göre acı da olabilir)
3 adet domates
2 diş sarımsak
2 yemek kaşığı zeytinyağı (tercihe göre sıvı yağ)
Bir tutam tuz
2 adet kesme şeker
Kızartmalık yağ
Yapılışı:
Patatesin kabuğunu soyup hem patatesleri hem de patlıcanları küp küp doğrayın. Patlıcanın kabuğunu alacalı kesmeden doğruyorum, bu şekilde daha hoşuma gidiyor. Ama siz arzu ederseniz önce kabuğunu alacalı soyup sonra küpler halinde kesebilirsiniz.
Biberlerin çekirdeklerini çıkartıp enlemesine birkaç parçaya ayırın.
Doğranmış patlıcan, biber ve patatesi genişçe bir kaba koyup üzerini geçecek kadar su koyun. Bu suya bir miktar sirke ve tuz ekleyerek kararlamalarını önleyin.
Sarımsakların kabuğunu soyup ince ince kıyın.
Domateslerin de kabuğunu soyup küçük küpler halinde yemeklik doğrayın.
Teflon bir tavaya 2 yemek kaşığı zeytinyağı koyup sarımsakları bu yağda biraz pişirin, kararmamalarına dikkat edin. Sarımsakların kokusu çıkmaya başladığında doğranmış domatesleri, bir tutam tuzu ve 2 adet kesme şekeri ekleyerek tavanın kapağı kapalı olarak kısık ateşte pişirin. Domatesler yumuşadığında tavayı ocaktan alın.
Kızartmalık yağı kızdırın.
Patatesleri temiz bir peçeteyle ya da havluyla kurulayıp kızgın yağda kızartın.
Eğer yemeğinizin çok yağlı olmasını istemiyorsanız, patatesler kızardığında temiz bir peçeteye çıkartıp yağının süzülmesi için bekletin.
Patateslerin ardından patlıcanları kızartın, Aynı şekilde yağının süzülmesi için temiz bir peçeteye çıkartabilirsiniz.
Son olarak biberleri de kızartıp yağını süzdürün.
Servis tabağına tüm kızartmaları koyup üzerine domatesli sosu gezdirin. Ilınması için bekletip o şekilde tüketebilirsiniz.
Şakşuka kuyu kebabı gibi bir et yemeğinin yanına da çok yakışacaktır.
Afiyet olsun :o)
Not: Size bir şey itiraf edeyim. Şakşukanın içinde patates sevmiyorum. Ancak orijinalinin olması için ekledim. Evimde normal bir günde yaptığımda ise sadece patlıcan ve biber kızartıyorum :o)
MASAJLA ZAYIFLAMAK MÜMKÜN MÜ?
Çevremde zayıflamak isteyen birçok kişide genelde masajla ilgili benzer yaklaşımı görüyorum. Düzenli ve profesyonel masaj yaptır zayıfla! Peki gerçekten çok profesyonel yapıldığında masaj zayıflatıyor mu?
Ben de bu sorunun doğru yanıtını merak ettiğimden ve sizlere de gerçeğiyle anlatmak istediğimden kendimce biraz gazeteciliğe soyunup, İstanbul-İstinye'deki Hillside City Club içinde bulunan Sanda Spa Merkezi terapistlerden Dilek Keşan'la konuştum.
Bana söyledikleri şuydu:
"Hayır masaj kesinlikle tek başına zayıflatmaz. Eğer bir kişi zayıflamak için masaj yaptırıyorsa, öncelikle tuz tüketimini çok aza indirip her gün 2-2,5 litre su içmeli. Hatta mümkünse sabahları da limonlu su içmeli ve belli bir diyet programı da uygulamalı.
Masaj yapıldığı bölgenin kan dolaşımını hızlandırır, yağ hücrelerinin parçalanmasını sağlar. Bu parçalanmanın olabilmesi için yağlı bölgelerin tuzdan arınmış olması gerekir. Çünkü tuz, yağların sıkı sıkı birbirlerine kenetlenmelerine sebep olur. Ayrıca bol su içerek de desteklemek çok önemlidir.
Kişi düzenli diyet yapar, tuzu çok azaltır ve su tüketimini arttırırsa, işte o zaman masajla yağların daha hızlı bir şekilde atılımı söz konusudur"
Benim bu konuşmadan kısaca anladığım şuydu:
İskender kebabı mideye indirip, üzerine sert bir şekilde masaj yaptırmanın hiçbir anlamı yok. Eğer diyet yapmayayım ama masaj yaptırayım diyorsanız, belki de en iyisi kasların gevşemesini sağlayan bir masaj yaptırmak. Çünkü diğer türlü işe yaramıyormuş :o)
Annemin çok tatlı doktor bir arkadaşı vardır. Zamanında epey de kiloluydu. Çok çeşitli diyetler, yöntemler denedikten sonra bir dönem zayıfladı. O zaman anneme şunu söylediğini hatırlıyorum:
"Ne yaparsan yap, hangi diyet listesi olursa olsun, doymuyorsun!!! Bir şekilde hep açsın. Sadece bir müddet sonra açlığa alışıyorsun." :o)
Güzel ve sağlıklı günler dilerim :o)
23 Mart 2014 Pazar
ARNAVUT CİĞERİ
Malzemeler (3 kişilik):
500 gram kuzu ciğer (arzu ederseniz dana ciğer de kullanabilirsiniz ama ben kuzu ciğeri daha çok seviyorum)
1 su bardağı süt
Yarım su bardağı un
Bir tutam tuz
Bir fiske karabiber
Bir fiske kimyon
Kızartmalık yağ
Yapılışı:
Kasabınızdan ciğerin üzerindeki zarını çıkartıp küp küp doğramasını rica edin.
Doğranmış ciğerleri çok iyi yıkadıktan sonra suyunu süzün ve bir kaba koyup üzerine bir bardak süt dökün. En az 2 saat buzdolabında ağzı kapalı olarak bekletin.
Sütle marine ettiğiniz ciğerleri yeterli süre geçtiğinde buzdolabından çıkartıp, süzün ve kağıt havluyla tüm ıslaklığını alın (kağıt havluya biraz yapışıyor ama merak etmeyin kolaylıkla da çıkıyor :o).
Kurulanmış ciğerlerin üzerine tuz, karabiber ve kimyon döküp biraz karıştırın.
En son unu da katıp tüm ciğerlerin unlanması için güzelce karıştırın. Unlamanın en güzel yöntemi unu döktükten sonra kabı sallamaktır. Böylece tüm ciğerler eşit olarak unlanacaktır.
Yağı kızdırın. Kızgın yağa ciğerleri atıp kavurun. Dikkat etmeniz gereken ciğerlerin hepsini birden yağa atmamanızdır. Birkaç partide pişirip ciğerlerin yağın içinde sıkışmasını önleyin.
Kızarmış ciğerleri kağıt havlu serdiğiniz bir tabağa çıkartın.
Arnavut ciğeri soğan salatası ile servis yapılır. Bu nedenle her tabağa soğan salatası ilave etmeyi de unutmayın.
Afiyet olsun :o)
AYAK KOKUSU NASIL GİDERİLİR?
Özellikle erkeklerin sıklıkla yaşadığı bir sorundur. Hatta öyle ki kişiyi sosyal hayatından bile uzaklaştırabilir. Bu nedenle bugün bu soruna sahip olanlar için bir çözüm yazmak istedim.
Açıklamaları kısa kesip hemen yöntemi anlatıyorum:
Malzemeler (1 kişilik):
Yarım kahve fincanı votka (markası fark etmez)
2 tatlı kaşığı karbonat
Yapılışı:
Ayaklarınızı dayanabildiğiniz sıcaklıktaki suyla yıkayın. Sıcak su olması önemli çünkü sıcağın etkisiyle hücrelerde genişleme olur.
Ayaklarınızı yıkadıktan sonra soğumasına izin vermeden bir pamuğu votkaya batırarak ayaklarınızın her tarafını silin. Parmak aralarını da unutmayın.
Votka ayaklarınızda biraz kuruduktan sonra karbonatı ayaklarınızın her tarafına sürün (1 tatlı kaşığını bir ayağınıza, diğer tatlı kaşığı karbonatı da diğer ayağınıza). Yine parmak aralarınızı unutmayın.
Artık çoraplarınızı giyip rahatça arkadaşlarınızın evine gidebilirsiniz :o)
Küçük bir not eklemek istiyorum. Eğer ayakkabılarınızın içi de kokuyorsa, ayakkabınızı 2 saat süreyle açık havada bekletin. Yeterli süre geçtiğinde her ayakabının içine 2'şer tatlı kaşığı karbonat koyup, ayakkabınızı biraz sallayarak ve elinizle de yardımcı olarak her tarafının karbonatlanmasını sağlayın.
Sabaha kadar ayakkabılarınızı bu şekilde beklettikten sonra sabah içindeki fazla karbonatı döküp, temiz bir peçeteyle de silin.
Ve ayakkabılarınız da kullanıma hazır.
Vücuttaki ter kokusunu nasıl giderebileceğinizi merak ediyorsanız lütfen tıklayın: ter kokusu nasıl giderilir?
Güzel günler dilerim :o)
SUSAMLI MİNİ HALKALAR
2 yumurta
1 çay bardağı sıvı yağ
250 gram bitkisel margarin (oda sıcaklığında beklemiş ve biraz yumuşamış olmalı)
1 paket kabartma tozu
1 çay kaşığı tuz
9 çay bardağı un
3 çorba kaşığı susam
Yapılışı:
Yumurtaların sarısını ve beyazını ayırın.
Bir kaba yumuşamış margarini, yumurta sarılarını, sıvı yağı, tuzu ve kabartma tozunu koyup elinizle karıştırın.
Hepsi karıştığında unu yavaş yavaş ekleyin ve sürekli elinizle karıştırmaya devam edin. Tüm un eklendiğinde yoğurarak yumuşak bir hamur elde edin.
Hamur hazır olduğunda hava almayacak şekilde kapatıp, 20 dakika oda sıcaklığında bekletin.
Bir kapta yumurta aklarını karıştırın.
Bir başka kaba da susamları koyun.
Hamur 20 dakika bekledikten sonra kayısıdan biraz daha küçük parçalar kopartıp elinizle yuvarlayın. Yuvarladıktan sonra elinizin içindeki hamuru ileri geri sürterek I şekli verin ve uçlarını simit olacak şekilde birleştirip hafifçe bastırarak yapışmasını sağlayın. Şekil alınca yağlı kağıt serdiğiniz fırın tepsisine dizin.
Simitlerin arasında bir parmak boşluk olmasına dikkat edin.
Tüm simitler tepsiye dizildiğinde üzerlerine önce yumurta akı sürün, daha sonra da susam serpiştirin.
Eğer simidin her tarafını susamlamak isterseniz tepsiye dizmeden önce yumurta akına, daha sonra da susama batırarak o şekilde de dizebilirsiniz.
Piştiğinde tepsiyi fırından çıkartıp dışarda bekletin. Ilınınca servis tabağına dizebilirsiniz.
Arzu ederseniz yanına anne turtası yapabilirsiniz.
Arzu ederseniz yanına anne turtası yapabilirsiniz.
Afiyet olsun :o)
KURUMUŞ - YIPRANMIŞ EL, AYAK VE DİRSEKLERE EV YAPIMI BAKIM KREMİ
Özellikle yaş ilerledikçe el, ayak ve dirseklerde oluşan kurumuş, yıpranmış deri çok rahatsız eder. Aslında bu sorun sadece yaş ilerlemesinden değil, cildimize yeterli bakım yapmamaktan ve içinde bulunduğumuz çalışma koşullarından da kaynaklanabilir. Örneğin sürekli toprakla uğraşan bir kişinin ellerinde doğal olarak kuruma ve deride sertleşme olacaktır. Ayrıca çok soğuk - çok sıcak gibi havalar ve ellerin çok fazla suya girmesi de cildin yıpranmasına sebep olur.
Birçok kişinin dirsekleri ise tamamen yıllara bağlı olarak sertleşir, hatta kabuksu bir deri oluşur.
Siz de evinizde, çok düzenli kullanıldığında bu sorunları giderebilecek bir krem yapabilirsiniz. Tarif şöyle:
Malzemeler (30 gram krem için):
30 gram gliserin (eczanelerde 30 gramlık şişeler içinde satılıyor)
6 tatlı kaşığı çocuk pudrası (çocukların pişiklerinde kullanılan pudra)
1 tatlı kaşığı vazelin
12 adet E vitamini kapsülü (markası önemli değil, eczanede bulabildiğiniz bir marka olabilir)
3 damla gül yağı
3 damla jojoba yağı
Yapılışı:
Tüm malzemeyi bir kapta karıştırın. Pudrayı yavaş yavaş eklemenizi tavsiye ederim, yoksa etrafa dağılabilir (E vitamini kapsüllerinin, keserek ya da delerek, içindeki sıvıyı kullanmanız gerekiyor).
Hepsi karıştığında kreminiz kullanıma hazır demektir.
Her gün yatmadan önce ellerinize, ayaklarınıza ve dirseklerinize sürebilirsiniz. Gliserinin cildinizi bir tabaka gibi kapladığını hissedeceksiniz.
E vitamini kapsülü hücreleri yenileme, dolayısıyla da gençleştirme özelliğine sahiptir. Bu nedenle bu kremin gençleştirme etkisinin de olduğunu söyleyebilirim.
Ben bu kremi hazırlayıp daha önceden boşalmış krem tüpüne dolduruyorum. Böylece çantamda da taşıyıp ellerimde çok fazla kuruluk hissettiğimde bir parça sürüyorum. Zaten çok az bir miktar sürmeniz yeterli oluyor.
Haftada bir gün de el ve ayaklarınıza peeling yapmanızı tavsiye ederim.
Güzel günler dilerim :o)
22 Mart 2014 Cumartesi
VEJETARYEN PATLICAN OTURTMA
Malzemeler (4 kişilik):
2 adet uzun ve olabildiğince şişman patlıcan (kemer patlıcan olmalı bostan patlıcanı bu yemeğe yakıştırmıyorum)
3 adet domates
1 adet büyük kuru soğan
Yarım demet maydanoz
Yarım yemek kaşığı domates ya da acı biber salçası
1 yemek kaşığı sıvı yağ
Bir tutam tuz
Yarım çay kaşığı kimyon
Bir fiske karabiber
3,5 çay bardağı kaynar su
Kızartmalık yağ
Yapılışı:
Patlıcanları 1 parmak kalınlığında dilim dilim doğrayın. Çok ince doğramamaya dikkat edin yoksa kızardığında hiç eti kalmıyor. Bu nedenle bir parmaktan biraz daha kalın düşünebilirsiniz.
Dilimlenmiş patlıcanların acısının çıkması için bir tutam tuz ve yarım çay bardağı sirke kattığınız suda bekletin. Sirke ve tuz patlıcanın acılığını aldığı gibi, kızarma aşamasında fazla yağ çekmesini de önleyecektir (burada bahsedilen su ve tuz miktarı, malzemeler listesinde yazanlar değildir).
Soğanı yemeklik doğrayın.
Domateslerin kabuklarını soyup küçük küpler halinde doğrayın.
Maydanoz ve dereotlarının yapraklarını saplarından ayırıp ince ince kıyın.
Genişçe bir tencereye (imam bayıldı tenceresi olabilir), 1 yemek kaşığı sıvı yağı koyup biraz ısıtın. Yağ kızdığında soğanları ekleyip sürekli karıştırın ki tencereye yapışmasınlar ve eşit olarak yağlanabilsinler.
Soğanlardan 1 dakika sonra salçayı ekleyin. Yine sürekli karıştırın.
Salça eşit olarak dağıldığında domatesleri ekleyip, birkaç defa daha karıştırın ve tencerenin kapağını kapatıp ateşi kısık duruma getirin.
Domatesler pişerken kızartmalık yağı kızdırın. Yağ kızdığında patlıcanları temiz bir havluyla kurulayıp (yoksa yağa koyduğunuzda patlar) yağın içine atın.
Patlıcanların kızarma aşamasında domateslere yarım çay bardağı kaynar su, tuz, ince kıyılmış dereotu ve maydanoz, karabiber ve kimyon ekleyin. Biraz karıştırıp, bu karışımı bir tabağa alıp bekletin.
Patlıcanların her iki yüzü de kızardığında, yağdan çıkartıp domatesli karışımı pişirdiğiniz tencereye yanyana dizin. İç malzemeye çok fazla yağ koyulmadığı için, patlıcanları yağdan çıkarttığınız gibi pişme tenceresine alabilirsiniz. Böylece yemeğinizin yağ dengesi tam olacaktır.
Tüm patlıcanların kızarması ve tencereye dizilmesi bittiğinde, domatesli karışımı üzerlerine eşit olarak yaydırın. Eğer tencerenizde hepsinin yanyana dizilmesine yetecek kadar yer yoksa, birkaç tanesini üstlere de koyabilirsiniz.
En son tencereye 3 çay bardağı kaynar su ekleyip, yine kapağı kapalı olarak kısık ateşte yarım saat pişirin.
Yanında şehriyeli pilav ve cacık öneririm.
Afiyet olsun :o)
Not: Patlıcan oturtmanın orijinalinde domatesli malzemeye kıyma da konulur. Ancak bu tarifi bir arkadaşımın ricası üzerine vejetaryen tarzında yazdım, tabi ki tarifi evimde yapıp tadına baktıktan sonra :o) Gerçekten çok lezzetli oluyor vejetaryen olmasanız bile bu haliyle de denemenizi tavsiye ederim.